Muhalefet, kadınlar aleyhine sonbaharda Meclis’e gelebilecek tekliflere karşı şimdiden hazırlıklı olmalı!
Türkiye’yi, Taliban inançlarını tartışmaya gerek kalmayacak şekilde, evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, laiklik ve demokrasi eksenine döndürecek adımları atmak için harekete geçin
Türkiye’de yaşayan kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar bir gece yarısı tek adam kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimiyle daha da korunmasız hale geldi.
Sözleşme, yürürlüğe girdiği andan itibaren etkin şekilde uygulanmamış olsa da toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kazanılmış haklar açısından bir güvenceydi. Hala öyle; çünkü sözleşmenin TBMM’de oy birliğiyle kabul edildiği 6251 sayılı uygun bulma kanunu halen yürürlükte. Dolayısıyla Sözleşme’nin tüm maddeleri, anayasal olarak geçerli.
Ayrıca Danıştay’a açılan 200’ü aşkın yürütmeyi durdurma talepli iptal davasından sadece birinde yürütmeyi durdurma talebi reddedildi. Diğer davalarda henüz ne yürütmeyi durdurma, ne de İstanbul Sözleşmesi ile ilgili iki ayrı Cumhurbaşkanı kararının iptali konusunda bir karar verildi. Danıştay CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir grup toplantısında söylediği gibi “Eğer aklını kiraya vermediyse, eğer Anayasa ve yasalara uyacaksa, o Sözleşme’yi tekrar ihya etmek zorunda!” Etmezse, “Tarihte Saray’ın kalemşorları olarak anılacaklar.
İKTİDAR TBMM’Yİ KİLİTLEDİ
MUHALEFET ETKİLİ POLİTİKA ÜRETEMEDİ
10 aydır TBMM’yi izleyen ve 10’uncu raporunu yayınlayan Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK olarak, TBMM’nin, kadınların hayatları dahil toplumsal konularda tamamen devre dışı ve işlevsiz bırakılmaya çalışıldığını gördük. Tüm raporlarımız TBMM’nin iktidar tarafından nasıl kilitlendiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda muhalefet partilerinin de TBMM’nin kilitlenmesini önlemek için etkili politikalar üretemediğine tanık olduk.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarılma süreci de bunun göstergelerinden biri oldu.
Muhalefet, İstanbul Sözleşmesi’ni oybirliği ile uygun bulan TBMM’nin iradesine sahip çıkarak, hemen bir araya gelip ortak bir tavır sergileyemedi. Toplumsal muhalefeti bu konu etrafında birleştirmek için bir çaba harcamadı. Son olarak da Sözleşme’nin uygunluk yasası olan 6251 sayılı yasaya hukuken ve fiilen sahip çıkmaya çalışmadı. Oysaki Anayasa’nın 90. Maddesi gereğince 6251 sayılı uygunluk yasası yürürlükte olduğu sürece, sözleşmenin hükümleri hala birer yasal düzenleme olarak yürürlükte… Çünkü parlamenter kabine sisteminde aslolan Parlamentonun uygun bulması, Cumhurbaşkanı onayı formalitenin yerine getirilmesi hükmündeydi. Mevcut sistem bile Cumhurbaşkanına, kanun ilga etme yetkisi tanımıyor. 6251 sayılı yasa yürürlükte… Hatta bu hükümlerin Anayasa’ya aykırılığı dahi ileri sürülemez. Taraf devlet olarak Sözleşme’den çıkış işlemi -ki hukuken yok hükmünde, yasal süreç henüz tamamlanmadı- bir an için geçerli sayılsa bile bu, Sözleşme’nin halen yürürlükte bir yasa olması gerçeğini ortadan kaldıramıyor. Çünkü 6251 sayılı yasa hala yürürlükte.
Her koşulda, muhalefetin TBMM çalışmaları dahil toplumsal yaşamın tüm alanlarında İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerini anlatmaya ve uygulatmaya devam etmesi, gerekli politikaları oluşturma zorunluluğu var.
BİR AYRIMCI DÜZENLEME DAHA: 4. YARGI PAKETİ
TBMM’nin ve muhalefetin TBMM’deki varlığının işlevsizleştirilmesinin sonuçlarını 4. Yargı Paketi düzenlemesinde de gördük. CHP, HDP, İyi Parti ve TİP’in tüm uyarılarına rağmen TBMM yeni bir ayrımcı yasal düzenleme daha yaptı. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesi halini de nitelikli hâl kapsamına aldı, böylece cezai müeyyidesi artırıldı. Ancak sözlüler, nişanlılar, sevgililer, nikahsız birlikte yaşayanlar, dini nikahlılar, hiç sevgili olmayan ısrarlı takip mağdurları bu kapsamın dışında tutularak TBMM eliyle geniş bir kadın kesimi aleyhine ayrımcılık yapılmış oldu.
Aynı şekilde, 4. Yargı Paketi ile katalog suçlarda tutukluluk için “somut delil” aranması kriteri getirilirken, katalog suçlar arasında yer alan çocuk cinsel istismarı ve tecavüz suçlarında da “somut delil” kriteri getirilmiş oldu. Muhalefet partilerinin bu suçların kapsam dışında tutulması için yaptığı tüm öneriler, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Böylece, zaten fiili olarak tutuklu yargılama ve mahkumiyet konusunda büyük sorunlar yaşanan cinsel suçlar konusunda bundan böyle tutuksuz yargılamayı usul haline getirecek düzenleme ile cezasızlık olasılığı yükseltilmiş oldu.
Derin devlet bağlantılı organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ülke gündemini sarsan ve doğrudan TBMM’yi ilgilendiren iddiaları karşısında TBMM’de herhangi bir araştırma komisyonu vb. mekanizma harekete geçirilmediği gibi, muhalefet partilerinden gelen bu yöndeki tüm öneriler de reddedildi.
DEMOKRASİ YOKSA MECLİS DE YOK MECLİS YOKSA KİMSENİN HİÇBİR SORUNUNA ÇÖZÜM DE YOK
AKP liderliği “Türk tipi” başkanlık sistemine ilişkin anayasal değişiklikleri referanduma sunarken Meclis’in daha da güçleneceğini, yasaları milletvekillerinin yapacağını iddia ediyordu. Geçen süreç bizlere tam tersinin olduğunu gösterdi. EŞİK olarak yakınan izlediğimiz TBMM 27’inci dönem 4’üncü yasama yılı çalışmaları da gösterdi ki bu yeni sistemde TBMM tamamen göstermelik hale getirildi. Muhalefetin hiçbir yasa, komisyon, araştırma vb önerisi kabul görmüyor, soru önergelerine cevap bile verilmiyor. İktidar milletvekillerinin bile yasa teklifleri sunması artık imkansız. Külliye’de birilerince hazırlanan yasa teklifleri, Bakanlıklar ya da AKP Genel Merkezi aracılığıyla milletvekillerinin önüne konuyor ve onların bile önlerine konan tekliflerde herhangi bir değişiklik yapabilme hakkı ve yetkisi yok. Hem Meclis’in, hem milletvekillerinin, dolayısıyla halkın iradesi yok sayılıyor.
Yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin kendi atadığı personelce (!) yürütüldüğü, her şeyin belirleyicisinin tek kişi olduğu “tek adam” yönetiminin son hamlelerinden biri de kamu idaresinin kreş açma yükümlülüğünü yok eden yeni çıkartılan bir Cumhurbaşkanlığı Genelgesi oldu.
Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, TBMM’yi ve yürürlükteki anayasal hükümleri, yasaları yok sayarak kararnameler, kararlar, genelgeler yayınlamaya devam ediyor. 30 Haziran 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2021/14 sayılı “Tasarruf Tedbirleri” ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de bunlardan biri. Genelge, belediyeler dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kreş açmasını yasaklıyor. Genelgenin taşınmaz edinilmesi ve kiralanması ile ilgili bölümünde “kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurt içinde ve yurtdışında hiçbir surette hizmet binası, lojman, her ne adla olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim, dinlenme vebenzeri sosyal tesis ve bunlarla ilgili arsa ve arazi satın alınmayacak, kamulaştırılmayacak, yeni kiralama yapılmayacak ve yeni inşaata başlanmayacaktır” deniyor.
Oysa ki çocukların ve kadınların korunması devletin anayasal görevi ve kamu işyerleri belli koşullarda kreş açılması yasal bir zorunluluk. Hiçbir gerekçe ile genelgeler yoluyla yasalar yürürlükten kaldırılamaz. Yok hükmündeki bir genelge daha!
İşlevsizleştirilen TBMM’de, özellikle 2002 AKP iktidarı sonrasında sabahlara kadar süren insanlık dışı çalışma koşulları yaratıldı. Bu koşullarda TBMM personeli için yetersiz de olsa bir kreş var iken, milletvekilleri için kreş açma yükümlülüğüne TBMM tarafından bile uyulmadı. 2017 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen bu kreşin kapasitesini artıracak bir inşaat sürüyor. Cumhurbaşkanlığı’nın son genelgesinde TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği hariç tutulduğu için bu kreş inşaatının derhal tamamlanmasını ve TBMM’nin kadın-erkek ya da çalışan/milletvekili ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanları için kreş yaparak tüm kamu ve özel sektöre örnek olmasını ve ziyaretçilerin çocukları için de çözüm üretmesini bekliyoruz.
TBMM 17 Temmuz günü tatile çıkarıldı. Ancak kuzeydeki seller, güneydeki yangınlar ile Türkiye iklim krizinin yarattığı bir doğal afetler zinciriyle karşı karşıya kaldı.
Özellikle 28 Temmuz’da başlayan ve ülkenin birçok noktasında halen devam eden yangınlarda kayıplar büyürken, iktidar ise adeta bilerek isteyerek seyirci konumunda kalmayı ve muhalefeti suçlamayı tercih etti. TBMM Başkanlığı bu olağanüstü afet hali nedeniyle TBMM’yi görev çağırmadı ve siyasi iktidarla birlikte yangınları ve selleri izlemeyi tercih etti.
Türkiye İşçi Partisi’nin, TBMM’nin olağanüstü toplanarak halkın meclisi olarak görevlerini yerine getirmesi için yaptığı çağrıya da yanıt verilmedi. Oysa tüm muhalefet birleşerek inisiyatif alabilir, 120 milletvekili ile TBMM olağanüstü toplantıya çağırılabilir. TBMM genel kurulu acil gündemle toplanarak bakanlar dahil tüm sorumluları dinleyebilir, alınması gereken tedbirleri belirleyebilirdi. Bu anti-demokratik TBMM yapısında bile en azından bunları yapabilmek mümkündü.
Ülke bir yandan seller/yangınlar, bir yandan işsizlik, yoksulluk, her daim adaletsizlik ve anti demokrasi, hepsini yatay kesen toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle savruluyor. Gelecek tehlikeler kapıda, sonbaharda Meclis açıldığında; belki de bu son demokrasi kırıntılarından bir değişim yaratmak için son şansımız.
Muhalefete hatırlatıyoruz:
Sırada 6284 düzenlemesi var! Referansını İstanbul Sözleşmesi’nden alan bu yasa da tabii ki İstanbul Sözleşmesi düşmanlarının listesinin başında!
6284’ün kırpılması, cinsiyet temelli şiddete maruz kalan, bu nedenle öldürülen kesimleri daha da korunmasız hale getirecek.
Nafaka hakkının gasp edilmesi, kadınları şiddet gördükleri eve mahkum edecek.
İstismar edildiklerinde, doğaldır ki somut delil sunamayacak çocuklar, tutuklanmayacak istismarcıyla karşı karşıya bırakılacak.
İstihdamda yer almaları için en ufak bir politika üretilmeyen kadınlar, kamu kuruluşlarının kreş açmasının fiilen yasaklanmasıyla çalışma hayatından iyice soyutlanacak.
Yıllardır kamuoyuna erken yaşta evlilik mağduru olarak sunulan bir grup hükümlüye getirilecek afla, erken yaşta evlilik adı altında çocuk istismarı meşru hale getirilecek.
Belki sıra, diğer uluslararası sözleşmelere, mesela çocuk istismarını önlemeyi amaçlayan Lanzarote Sözleşmesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne gelecek.
Tüm muhalefeti Türkiye’yi, Taliban inançlarını tartışmaya gerek kalmayacak şekilde, evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, laiklik ve demokrasi eksenine döndürecek adımları atmaları için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Haklarımız ve hayatlarımızdan vazgeçmeyeceğiz
#BuEşikAşılamayacak
EŞİK
TBMM İzleme Raporu – 10
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çekilmek zorunda kaldığı 1 Temmuz 2021 tarihini de kapsayan bir aylık dönemde (16 Haziran-17 Temmuz 2021) TBMM’nin kadın, kadın cinayetleri, cinsiyet temelli şiddet ve ayrımcılık konusundaki performansı şöyle:
71 kanun teklifinden sadece BİR’i
2 Meclis genel görüşme önergesinden HİÇBİRİ
1118 soru önergesinden SADECE 17’si
172 Meclis araştırma önergesinden YALNIZCA 2’si
1651 basın toplantısından ANCAK 16’sı
18 grup toplantısından sadece 3’ü, o da BİRKAÇ CÜMLE ilekadın haklarına ayrıldı
LGBTİ+ların adı TBMM çatısı altında sadece 5 KEZ anıldı
Raporun tamamı…
KADINLARLA İLGİLİ KONULAR 18 GRUP TOPLANTISINDAN SADECE 3’ÜNDE, O DA SADECE BİRKAÇ CÜMLEYLE…
29 Haziran’da CHP grup toplantısında konuşan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını eleştirerek, “Şimdi olay Danıştay’da. Danıştay’daki hakimlere de sesleniyorum: Eğer aklınızı kiraya vermediyseniz, eğer Anayasa ve yasalara uyacaksanız, o söyleşmeyi tekrar ihya etmek zorundasınız. Yapmadığınız takdirde siz de sarayın kalemşorları olarak tarihte anılacaksınız” dedi.
30 Haziran’da İYİ Parti grup toplantısında konuşan Genel Başkan Meral Akşener, kamuoyuna “Elmalı davası” olarak yansıyan iki çocuğun istismarı olayında sanıkların adli tıp raporlarına rağmen tahliye edildiğini ifade ederek, şunları söyledi: “Tutuklu yargılamayı olağanlaştıranlar, konu iki küçük çocuğumuza vicdansızca yapılan cinsel istismar olunca tutuksuz yargılamayı tercih etmişler. Bu insanlıktan yoksun kararda pay sahibi olan herkesi Allah’a havale ediyorum. Yazıklar olsun.”
6 Temmuz’da sadece kadınların katıldığı HDP grup toplantısında konuşan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, kadınların varlığına, kazanılmış haklarına, mücadelesine, AKP-MHP iktidarı tarafından topyekün saldırıldığını söyledi ve “Kadınlar bugün itibarıyla sadece cins mücadelesi yürütmüyor, erkek mafya düzenini gönderme mücadelesine gerçek bir öncülük de yapıyor” dedi. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların haklarını bir bütün olarak ele alan, geliştiren ve koruyan, kadınlara yönelen suçları önleyen anayasal nitelikte bir metin olduğunu belirten Buldan, şöyle devam etti: “Bu iktidarı gönderir göndermez İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacağız ve etkin bir biçimde uygulanmasını sağlayacağız.”
KADIN 71 KANUN TEKLİFİNDEN SADECE 1’İNDE
5 Temmuz’da CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, kadına karşı cinsel saikle işlenen ve toplumsal cinsiyete dayalı kasten öldürme ve kasten yaralama suçları ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımının uygulanmaması amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasını önerdi.
KADIN 172 MECLİS ARAŞTIRMA ÖNERGESİNDEN SADECE 2’SİNDE
30 Haziran’da HDP İstanbul Milletvekili Saruhan Oluç, ev eksenli çalışma sonucu kadınların karşılaştığı sorunların tespit edilerek alınması gereken önlemlerin belirlemesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını önerdi.
8 Temmuz’da HDP Ağrı Milletvekili Abdullah Koç, başta Sincan Kadın Cezaevi olmak üzere cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını istedi.
KADIN 1118 SORU ÖNERGESİNDEN SADECE 17’SİNDE
16 Haziran’da HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, kadınların işgücüne katılımına ve güvencesiz çalışan kadınların güvenceye kavuşturulmasına ilişkin çalışmaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e sordu.
22 Haziran HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesine dair çalışmaları Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
24 Haziran’da HDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun, pandemi sürecinden olumsuz etkilenen kadınların iş yaşamına katılımlarının artırılmasına ilişkin çalışmaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e sordu.
25 Haziran’da;
Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman, ceza infaz kurumlarında bulunan kadın, çocuk, hasta tutuklu ve hükümlülere dair çeşitli verileri Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Çifteler Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu ve Afyonkarahisar Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan tutuklu ve hükümlülere dair çeşitli verileri Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
23 Haziran’daHDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun, kadınların sağlık hizmetine erişiminin arttırılmasına ilişkin çalışmaları Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sordu. Kadına yönelik şiddet vakalarına ve KADES uygulamasına dair sorularını ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yöneltti.
30 Haziran’da;
CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, faili meçhul kadın cinayetlerine ilişkin verileri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sordu.
CHP Niğde Milletvekili Fethi Gürer, 2021 yılında işlenen kadın cinayeti verilerini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sordu.
CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, 2002-2021 yılları arasında meydana gelen kadın cinayetlerine ve bu vakaların önlenmesine yönelik düzenlemelere ilişkin sorularını Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, ülke genelinde ve Eskişehir’de son 10 yıl içinde öldürülen kadınlara dair çeşitli verileri Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
2 Temmuz’da HDP Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan, Patnos L Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda bazı kadın mahkumlara kötü muamelede bulunulduğu iddiasını Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
6 Temmuz’da TİP Hatay Milletvekili Barış Atay, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran hamile bir kadına yeterli sağlık hizmeti verilmediği iddiasını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sordu.
8 Temmuz’da HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca Patnos L Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan bazı kadın mahkumların gardiyanlar tarafından darp edildiği iddiasını Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
9 Temmuz’da HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, Antalya’da eşinin şiddetine maruz kalan bir kadının korunması konusunu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a sordu.
13 Temmuz’da HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, son 5 yılda 2911 sayılı Kanun’a muhalefet gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan kadınlara ilişkin verileri Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e sordu.
KADIN 1651 BASIN TOPLANTISINDAN SADECE 14’ÜNDE, LGBTİ+LAR İSE ANCAK 2’SİNDE
16 Haziran’da CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “Aileyi korumak istiyorsanız yapmanız gereken aile bütünlüğünün neden bozulduğunu araştırıp bununla ilgili tedbirler almaktır” dedi.
18 Haziran’da AKP Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında hazırlanan 4. Yargı Paketi’ne ilişkin açıklamalarda bulunurken, “Kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizi çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşımla ve sıfır tolerans ilkesiyle yürütüyoruz. Ülkemizde tek bir kadının dahi şiddete uğramasına asla ve kata tahammülümüzün olmadığını bir kez daha yineleyerek bunu Ceza Kanunu’ndaki düzenlememizle somut bir hale dönüştürüyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten öldürme, yaralama, eziyet ve kişi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarıyla ilgili boşanılan eşe karşı, bu suçların işlenmesi durumunda nitelikli hal olarak ceza artırımına neden olacağı somut bir düzenlemeye bağlanıyor” diye konuştu.
23 Haziran’da CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşçıer, CHP Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu ve CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin Meclis’te düzenledikleri basın toplantısında CHP milletvekillerinin Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu’ndan çekilme kararının gerekçelerini anlattı. Taşçıer, komisyonun amacından saptığını, taleplerinin dikkate alınmadığını, davet edilenlere sorularını yöneltmek için yeterli süre tanınmadığını belirtti. Hancıoğlu, komisyonun adeta kadına yönelik şiddet konusunda kamu kurumlarını aklama komisyonu gibi çalıştırıldığını ileri sürerek, “Çocuk yaşta evliliklerin savunulduğu, milletvekillerine hakaret edilmesine göz yumulan, sorunu irdeleme ve müzakere etme koşullarının ortadan kaldırıldığı bir komisyonda daha fazla yer almamızın hiçbir anlamı kalmadı” dedi. Şahin ise “Kadın haklarını ve kadınların yaşam hakkını savunmayı, ‘mış’ gibi yapmayı adet edinen tavır sürdürüldü, bu da yetmezmiş gibi İstanbul Sözleşmesi’ni karalama kampanyalarına destek veren, sözleşmeyi hedef gösterenlere söz verilerek, 42 milyon kadının yaşam çığlıklarına itibar edilmedi” diye konuştu.
24 Haziran’da HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, LGBTİ+ların görünür olsalar da olmasalar da her zaman var olduklarını, var olacaklarını ve hakları için mücadele etmeye devam edeceklerini ifade etti. LGBTİ+lara yönelik düşmanlık politikalarından, itibarsızlaştırmadan, karalama ve hedef göstermeden, ayrımcılık ve nefret politikalarından bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini de hatırlattı.
25 Haziran’da HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından 3 ay geçtiğini ve bu süre içinde 83 kadının öldürüldüğünü belirtti.
25 Haziran’da CHP’den TİP’e geçtiğini açıklayan İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine yaptığı okumaların kendisini “azılı bir feminist” haline getirdiğini ifade ederek, “Artık Türkiye’nin ilk kadın genel başkanının, Behice Boran’ın partisinin Meclis grubunu, ikisi bıyıklı üç erkeğe terk etmeye benim gönlüm el vermiyor” dedi.
28 Haziran’da Bağımsız İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, 4. Yargı Paketi’yle katalog suçlara somut delil şartı getirildiğini, çocuğa yönelik istismar suçlarının katalog suçlar kapsamından çıkarılması ve beyanın somut delil olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etti.
29 Haziran’da TİP Genel Başkanı Erkan Baş, onur yürüyüşü için bir araya gelen LGBTİ+lar ve onlarla dayanışma için toplananlara, gazetecilere, milletvekillerine uygulanan şiddete değinerek, LGBTİ+ haklarının insan hakları olduğunu, hiç kimsenin cinsiyeti, cinsel yönelimi, dili, dini, ırkı nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağını söyledi.
30 Haziran’da CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Recep Akdağ’ın 3,5 yıl önce kendileriyle görüştüğünü, “Çocuk istismarına, kadın şiddetine karşı ne gerekiyorsa yapacağız” dediğini ancak o gün bugündür Akdağ’dan bir ses çıkmadığını anlattı. Elmalı davasında adaletin darbesini bu yaşta yiyen çocukların toplumda sağlıklı bireyler olarak dolaşıp dolaşamayacağını sordu.
30 Haziran’da MHP İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz, televizyon programları ve dizilerde şiddetin reklamının yapılmasına engel olunması gerektiğini söyledi.
30 Haziran’da HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, TBMM Kadına Yönelik Şiddete Karşı Araştırma Komisyonu’ndan çekildiklerini bildirdi. Gerek Danıştay 10. Dairesi’nin, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürütmesinin durdurulması istemini reddetmesi, gerekse iktidarın yürüttüğü siyasetin, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından vazgeçilmeyeceğini gösterdiğini belirterek, komisyondan bu nedenle çekildiklerini açıkladılar.
1 Temmuz’da CHP İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz, Türkiye’nin, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının 1 Temmuz’da yürürlüğe girdiğini, uluslararası sözleşmelerin TBMM tarafından feshedilebileceğini, bu nedenle Danıştay’ın yürütmeyi durdurma isteminin reddedilmesine yönelik kararının, sözleşmenin feshindeki hukuksuzluğu perçinlediğini kaydetti.
1 Temmuz’da HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini söyledi.
1 Temmuz’daDEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürütmesinin durdurulması istemini reddeden Danıştay 10. Dairesinin hukuk devletini ayaklar altına aldığını savundu.
7 Temmuz’da CHP İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan CHP’li diğer kadın milletvekilleriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla ayrılamayacağını, bu kararın hukuken yok hükmünde olduğunu belirtti. “Bunu kabul etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı evdeki ve sokaktaki şiddeti normalleştiriyor, yaygınlaştırıyor” dedi.
8 Temmuz’da HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) bünyesinde kurulan alt komisyonlara HDP olarak üye vermeyeceklerini bildirdi. Milletvekilleri, “Ortada bu kadar kadın cinayeti, kadınlarla ilgili sorun, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri varken bu komisyonun toplanmaması gerçekten öncelikle anlaşılabilir bir şey değildi ama toplandığı zaman da şunu gördük: Önümüzdeki dönem oluşturulmak istenen komisyonların belirlenmesi için toplanıyoruz” dediler.
GENEL KURULLARDA KADIN
16 Haziran
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Ailenin en büyük düşmanı feminist bakışıdır” diyen Üsküdar Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarhan’ın Meclis Şiddet Komisyonu’na çağırılmasına değinerek, “Kimdir Nevzat Tarhan? SADAT’ın psikolojik savaş danışmanı. Kadına düşmanlık besleyen psikolojik savaş danışmanının Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Komisyonu’nda ne işi var?” dedi. Beştaş ayrıca “Kadına yönelik şiddetle mücadele ediyoruz” diye komisyon kuran iktidar aklının, kadınları sokakta engelleyerek gözaltı yaptığını, darp ve taciz ettiğini belirtti.
CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’nda eleştirilen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan’ın Şiddet Komisyonu’nda erken yaşta evlilikleri savunduğunu hatırlatarak, “3 kadından 1’i öldürülürken erkek mağduriyetini savunuyor; kadın öldürülüyor, koca da mağdur oluyor. Bu şahsa nasıl ihlal raporunu sunacaksınız? Sunduğunuz rapor hakkında hangi değerlendirmeyi yapmasını bekleyeceksiniz?” diye konuştu.
HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan, ceza infaz kanun teklifinin İnsan Hakları Eylem Planı doğrultusunda kaleme alındığının koskoca bir vehim olduğunu, çünkü ortada bir İnsan Hakları Eylem Planı olmadığını, cumhurbaşkanının planı telaffuz etmesinden bu yana sayısız insan hakları ihlali yaşandığını söyledi: “8 Mart’ta devlet kadınları dövmekle başladı, ‘Niye hoplayarak slogan atıyorsunuz?’ diye. Ardından devletin baskısı devam etti.”
CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, “Biz ilginç bir ülkeyiz. Bir yandan kanunları yaparken şiddeti önlemeye çalıştığımızı ifade ediyoruz, bir yandan da yaptığımız tasarruflarla da şiddeti özendiriyoruz, tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi. İstanbul Sözleşmesi ortadan kalkıyor. Ama bugünlerde dahi karakollarda kadına yönelik şiddet konusunda, artık bu kanun ortadan kalktı diye geri adımlar var ve mahkemeler de beklenen kararları vermiyorlar. Danıştay’ın bu konuda süratle yürütmeyi durdurma kararı vermesi gerekiyor” diye konuştu.
HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, kadınların İstanbul Sözleşmesi’ne çok güçlü bir biçimde sahip çıktığını, AKP iktidarının kadın düşmanı politikalarına karşı alanları asla terk etmediğini; fakat saraydan emir almış polislerin kadınlara saldırmakta tereddüt etmediğini söyledi.
22 Haziran
HDP Batman Milletvekili Necdet İpekyüz, infaz yasasının kadın cinayeti işleyenlere yönelik çıkarıldığını söyledi.
24 Haziran
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, pandeminin yükünün tamamen kadınların sırtına yüklendiğini belirterek, “Ev içi emek, hasta, çocuk, yaşlı bakımı. Üstüne de şiddet faili erkekleri pandemi gerekçesiyle eve gönderdiniz. Kadınlar evinde şiddete maruz kaldı, öldürüldü ve 6284’ü etkin uygulamadığınız gibi İstanbul Sözleşmesi’nden de bir gecede çıktık dediniz” diye konuştu.
HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekmek isteyenlerin, kadına yönelik her türlü şiddetin önünü açanlar olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Bugün Danıştay’ın önünde dava başvurularına ilişkin açıklama yapmak isteyen kadın arkadaşlarımızı polis engeliyle durdurmaya çalışanlardır; mafya ve çete üyeleri cezaevlerinde padişahlar gibi yaşarken hasta mahpusları ölüme terk edenlerdir; şatafatlı hayatları daha şatafatlı hâle gelsin diye halka açlığı, yoksulluğu dayatanlardır; aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır; Boğaziçi öğrencilerine saldıranlar, kayyum atayanlardır; esnafı borç batağına sürükleyenler, çiftçinin toprağına, üretim araçlarına el koyanlardır. Doğasını savunana, emekçilere, kadınlara, bir arada, eşit koşullarda yaşam isteğine saldıranlar bu cinayetin de aslında sorumlularıdır.”
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Eskişehir’de Ayşe Tuba Arslan’ın 23 kez suç duyurusunda bulunduğu eski eşi tarafından vahşice katledilmesinin üzerinden iki yıl geçtiğini, Arslan’ı koruyamayan devletin, bu iki yıl içinde onu defalarca tekrar öldürdüğünü ifade etti. “Nasıl mı? Öncelikle, yaptığı 23 suç duyurusuna rağmen onu korumayan polis, savcı, hâkim ve Aile Bakanlığı uzmanlarının tümünün ihmallerinin üstü örtüldü. Son olarak da katil Yalçın Özalpay’ın davasında istinaf savcısı ceza indirimi istedi. Satırla ve bıçakla kafa bölgesine yapılan 15 öldürücü vuruş için savcı ‘Olayda canavarca hisle öldürme yok’ diyor. Üstüne üstlük ‘Ayşe Tuba’nın telefon görüşmeleri de varmış’ diyerek haksız tahrik indirimi istiyor” dedi.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Sakarya’nın Akyazı ilçesinde müridinin 12 yaşındaki çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu için tutuklu yargılanan Uşşaki tarikatı lideri Eyüp Fatih Şağban’ın on yıl beş ay hapis cezasına çarptırıldığını ve faile sabıka kaydı olmaması ve yargı karşısındaki tutumu sebebiyle ceza indirimi yapıldığını hatırlattı. “Yanlış duymadınız, ceza indirimi yapıldı” diye devam eden Beştaş, istenen cezanın çok altına hükmedildiğini, bunun aslında bir ödül olduğunu, 12 yaşındaki bir çocuğun tüm geleceği yok sayılırken, istismar, taciz ve tecavüzlerin önünün açıldığını ifade etti.
Haziran
HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir, Şırnak’ın kadın doğum uzmanı eksikliğinin hâlâ devam ettiğini, köylerde kurulan aile sağlık merkezlerinin çoğunun binadan ibaret olduğunu belirterek, bütün seçimlerde sözü verilen hastaneden hâlâ bir haber olmadığını ekledi. HDP belediyelerine atanan kayyumların ilk icraatının şiddetle mücadele eden kadın merkezlerini kapatmak olduğunu hatırlatarak şöyle dedi: “Bütün bunları yapan iktidar, Şırnak merkez, Cizre ve Beytüşşebap’ta 3 kadın kooperatifi kurmuş. Buralarda da sadece iktidar yanlısı kadınlar istihdam ediliyor, yani kadınlar için yapılan bir çalışması yok, ortada ne kurum var ne faaliyetleri.”
HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, iki gün sonra İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çıkılacağını, kadınların sokakları bırakmadığını, çekilme kararının nedenini ise net olarak duyamadıklarını belirtti. Bir “aile düzeni” lafı kullanıldığını söyleyen Kerestecioğlu şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi’ni bilen insanlar aile düzeniyle hiçbir alakasının olmadığını, aslında şiddet gören herkesi şiddetten korumaya yönelik bir sözleşme olduğunu gayet iyi biliyor ama mesele küçük hesaplar, küçük iş birlikleri ve beka sorunu olunca, o zaman, işte, kadınların yaşam hakkı, LGBTİ+’ların yaşam hakkı… Bugün Danıştay bir karar verdi, çekilme kararına ilişkin yürütmenin durdurulmasını 3’e 2 oyla reddetti. Tabii ki her zaman olduğu gibi karşı oylar daha nitelikli ve daha uzun yazılmıştı. Bu karşı oylarda yazıldığı gibi yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği, aslında bu sözleşmeden bu şekilde çekilinmesi 2 üye tarafından uygun bulunmuyordu. Evet, işin gerçekliği ve hukuki yanı böyle ama Türkiye şu anda hukuk tanımaz bir durumda.”
30 Haziran
İyi Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, çocuklarını koruyamayan bir toplumun hayatta kalma şansı olmadığını belirterek, “2019 yılında 2 yavrumuzun cinsel istismara maruz kalmasına ilişkin Antalya’nın Elmalı ilçesinde görülen davada onca maddi kanıta rağmen sanık olan anne ve üvey babanın serbest bırakılması tüm Türkiye’de infial yaratmıştır. 7 ve 10 yaşında 2 yavrumuz istismarı yazdılar, yetmedi mi; çizdiler, yetmedi mi; Adli Tıp raporu, o da mı yetmedi? Buna rağmen bu failler hangi vicdan, hangi adalet, hangi kanun maddesinin gereği olarak serbest bırakıldılar bilmiyorum. Türk yargısı yetkisini Türk milleti adına kullanır. Elmalı davasındaki belgeler ortadayken faillerin serbest bırakılması kararı Türk milletinin vicdanı tarafından mahkûm edilmiştir” dedi. Türkkan, 4. Yargı Paketi’nde çocuğun cinsel istismarı suçunda tutuklama için somut delil aranma şartı istenmesine de değinerek, istismarcıların tutuklanmasını zorlaştıracak bir kanun maddesinin bedelinin toplum nezdinde iktidar için çok ağır olacağını savundu.
HDP tarafından ev emekçisi kadınların ekonomik sorunlarının araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırması önergesi iktidar bloğunun oylarıyla reddedildi. Önerge üzerine söz alan HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, Türkiye’de her 4 kadından 1’inin ev eksenli işlerde çalıştığını, özellikle pandemiyle birlikte ev eksenli çalışan kadınların koşullarının daha da zorlaştığını, iş yükleri artarken ciddi maddi kayıplara maruz kaldıklarını söyledi ve şöyle devam etti: “Kadın yoksulluğu gittikçe derinleşiyor. Maalesef kadınların yaşadığı sorunlara duyarsız olan, önemsizleştiren bir akıl var. İktidar bu konuda üzerine düşen sorumluluğu almak yerine, daha çok kadının hayatını zorlaştıracak kararlar alıyor. Bu araştırma önergesini kabul etmenizi, bu kadınların sesine ses vermenizi ve bu sorunlarının çözülmesini talep ediyoruz.”
İYİ Parti Aksaray Milletvekili Ayhan Erel, Türkiye’de kadınların yarısının ev içindeki görünmeyen emeğinin son derece bunaltıcı, kahredici, sürekli tekrar eden ve kadını tüm gelişmelere, dışarıdaki hayata kapatan özellikte olduğunu belirtti. Özellikle kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla uğraşan ailelerden her bir kadının sigortalı olması ve sigortasının devlet tarafından ödenmesine ilişkin partisinin verdiği kanun teklifini hatırlattı.
CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin, nüfusun yarısını oluşturan kadınların eğitimden siyasete, istihdamdan sağlığa kadar yaşamın birçok alanında ayrımcılığa ve adaletsizliğe maruz kaldığını hatırlatarak, “Bunun temeli kadına yönelik ayrımcı söylemler ve eşitliğe inanmadığını dile getiren eril zihniyet ve kararlı bir iradenin yokluğudur. Türkiye’de kadınların yaşam hakkını doğrudan tehdit eden şiddet sarmalı ve şiddet karşısında cezasızlık hâli ne yazık ki ülkemizde yaşayan her 10 kadından 4’ünün kendini güvende hissetmemesini sağlıyor. Ülkemizde var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık, bir demokrasi ve insan hakları sorunudur. Şiddeti önlemek kararlı bir mücadeleyle olur ve politiktir. Bunun için doğumdan ölüme kadar yaşamın her alanında şiddeti önlemeye ilişkin politikalar üretilir, uygulanır ve uygulatılır. Her türlü ayrımcılığı ve eşitsizliği yasaklayan bütüncül bir metin olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı da bu sorunların ve AKP Hükûmetinin bu konulardaki samimiyetsizliğinin bir ikrarıdır” diye konuştu.
Önerge üzerine söz alan AKP Denizli Milletvekili Nilgün Ök, iktidara geldiklerinden bu yana, ayrımcılık, hak gasbı, şiddet başta olmak üzere, eğitim, iş ve toplum hayatında kadınların karşı karşıya kaldığı meselelerin çözüme kavuşturulması için birçok hukuki ve idari reform niteliğinde düzenlemeleri hayata geçirdiklerini söyledi.
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Elmalı davası faillerinin neden serbest bırakıldığını sorarak, faillerin korunmasının Elmalı’yla sınırlı olmadığını belirtti ve son bir ayda verilen tahliye ve beraat kararlarını sıraladı. Ersoy şöyle devam etti: “Tüm bu istismar vakalarından sonra sizin bakanlarınız takipçi olacaklarını söyledi. Sizin işiniz istismarı takip etmek değil, önleyici tedbirler alarak istismarcının bir an önce ağır suçlar kapsamında yargılanmasını sağlamaktır, yani İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamaktır, 6284 sayılı Yasa’yı uygulamaktır. Buradan bir kez daha söylüyorum: Çocuğun beyanı esastır, kadının beyanı esastır.”
HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, “Yarın 1 Temmuz; resmî olarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğimiz tarih. 80 milyondan fazla insanımızın iradesinin temsili olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, burada, Genel Kurul’da herkesin mutabık kalmasıyla gerçekleşen; kadınların mücadelesiyle, emekleriyle, bedelleriyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden –kadın düşmanı politikaların, kadına şiddet, kadına ve çocuklara, kız-erkek çocuklar dâhil olmak üzere, taciz ve tecavüzün, her tür rezaletin ayyuka çıktığı- AKP iktidarının Genel Başkanı bir gecede aldığı kararla -tek adam tarafından- çekilineceğini ilan etti. Buradan Türkiye vatandaşı bir kadın olarak bir kez daha söylüyorum: İstanbul Sözleşmesi dâhil tüm kadın kazanımlarımız AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın mücadelesiyle kazanılmadığı gibi, onun kararıyla da iptal edilmeyecek” dedi.
HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, kadınların tek adam kararına razı olmayacaklarını söyledi.
HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, diğer kesimlerin olduğu gibi şiddet, taciz ve tecavüze karşı tepki koymak isteyen kadınların da polis şiddetine maruz kaldığını ifade etti.
İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, Elmalılı biri olarak Elmalı davasını çok vahim bulduğunu, çocuk istismarının son yıllarda katlanarak arttığını belirterek, “İstismara uğrayanlara cesaret vermemenin yolu İstanbul Sözleşmesi’ydi. Türkiye’de bir ilk olan, bütün kamuoyunun benimsediği, bütün partilerin de oy birliğiyle benimseyip kabul ettikleri çok önemli bir uluslararası sözleşme; maalesef, bu fırsat kaçırılmış, Cumhurbaşkanının tek taraflı bir tasarrufuyla yok sayılmıştır. Bu ne yapmıştır? Yok sayılmakla kalmamıştır, cüreti artırmıştır ve istismara uğrayanların suskunluğunu artırmıştır” dedi.
HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, her gün kadınlar katledilirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kabul edilemeyeceğini söyleyerek şöyle devam etti: “Geçen hafta tüm şikâyetlerine rağmen eski eşi, Yemen Akkurt’u kızının gözü önünde katlederken kızı haykırıyor ‘Elli kere şikâyet ettik, Allah hepinizin belasını versin!’ diyor. Bu söz, annesini kaybetmiş bir kız çocuğunun bu Meclis’in üstüne alması gereken bir sözüdür, yani bu söz Meclis’ten dışarı değildir. Bu kız çocuğu artık sizin adaletinize ne kadar güvenebilecek? Eğer Yemen Akkurt’un şikâyetleri dikkate alınmış olsaydı, İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı Yemen Akkurt bugün yaşıyor olacaktı.”
HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesinin kadınların hayat haklarına ve istismara uğrayan çocukların hayatlarına çöküldüğünün de bir göstergesi olduğunu ifade etti.
6 Temmuz
İyi Parti Aksaray Milletvekili Ayhan Erel, 2019 yılında, dünya çapında yapılan çocuklara yönelik cinsel istismar araştırmasında Türkiye’nin yüzde 56,7’yle listenin 18’inci sırasında yer aldığını belirterek şunları söyledi: “TÜİK 2016 verilerine göre, Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı son on yılda yaklaşık 3 kat artmış, 250 bin çocuğumuz istismara uğramıştır. Yine TÜİK’in verilerine göre, 2019’da suç mağduru olarak gelen 206.498 çocuğun yüzde 15’i cinsel istismar kurbanıydı. Ancak resmî veriler artık paylaşılmıyor. Çocuğa karşı cinsel istismar suçunu önlemek siyasi iradenin boynunun borcudur ve siyasi irade maalesef bu konuda sınıfta kalmıştır. Yasa teklifinde bu davalarda somut delil şartı getiren siyasi iradenin, çocuğa karşı işlenen cinsel istismar suçlarında mağdur çocuğu korumak yerine istismarcıyı koruduğunu açıkça göstermektedir. Somut delil şartını tekliften çıkarmalıdır.”
MHP Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül, “4. Yargı Paketi’nde kadına yönelik şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi için birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Bu kapsamda, “kadına yönelik şiddete karşı sıfır tolerans” anlayışıyla hareket edildiği anlaşılmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesi nitelikli hâl kapsamına alınmakta, cezai müeyyidesi artırılmaktadır” dedi.
AKP Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, pakette kadına yönelik şiddetle daha etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için önemli düzenlemelere yer verildiğini ileri sürdü.
AKP Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt, teklifle özellikle kadına karşı şiddet eylemleriyle daha etkin mücadele edilmesi ve caydırıcılığın sağlanmasının amaçlandığını iddia etti.
7 Temmuz
CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, İstanbul Sözleşmesi kararıyla ilgili yürütmeyi durdurma başvurusunun Danıştay tarafından 1 Temmuz’a bir gün kala reddedildiğini belirterek, Türkiye’nin en başta insan hakları ve kadına yönelik şiddetle küresel mücadele alanı olmak üzere, uluslararası alanda evrensel değerlerle bütünleşme hedeflerinden biraz daha uzaklaştırıldığını ifade etti.
HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, “Kadına ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için bu yasal düzenlemeyi (kadına karşı kimi şiddet suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesini nitelikli hâl kapsamına alan düzenlemeyi) getirdiğinizi söylüyorsunuz. Peki, İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıkıyorsunuz? Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara karşı erkek şiddetini önleyebilecek en etkili sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması bir çelişki oluşturmuyor mu? Bugün bile 6284 sayılı Yasa’nın uygulanması konusunda geri adımlar atılmaya başlandı. Erkek şiddetinin artmasından siz, sizin iktidarınız sorumlu olacak. Siz çıktık deseniz de bizim için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yok hükmündedir” şeklinde konuştu.
MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, görüşülmekte olan yargı paketlerinde sistemi daha hızlı işletmeye yönelik tedbirler gibi, tutuklama ve kadına yönelik şiddet konusunda da düzenlemeler yer aldığını söyledi.
HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, “Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmıyoruz diye sokaklara, meydanlara çıktığında polis şiddetiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz, gözaltı tehditleriyle karşılıyorsunuz, ondan sonra bu ülkede demokrasi var, öyle mi?” diye sordu.
AKP Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç, görüşülen yargı paketinde kasten öldürme, yaralama, eziyet, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının fail tarafından boşandığı eşine karşı işlenmesinin nitelikle hâl olarak değerlendirildiğini, kadına karşı şiddette sıfır tolerans ilkesini benimsediklerini ileri sürdü.
İYİ Parti Isparta Milletvekili Aylin Cesur, “Bugüne kadar yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı sağlayacağız, hak ve özgürlükleri koruyacağız, diye 4 yargı paketiyle milletin huzuruna geldiniz, ilk 3’ünde sonuç belli. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkılmasından ortaya saçılan iddialara harekete geçilmemesine kadar -bakınca üzülerek söylüyorum- yargımız siyasetin güdümünde” dedi.
İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk, ‘Biz kendimiz koruruz’ diye İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırıldığını ama bu ülkede ne kadının, ne çocuğun korunabildiğini söyledi.
İYİ Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaten uygulanması gereken genel hukuk ilkelerini ‘Hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz’ diyerek pazarlamasının üzerinden yedi, İnsan Hakları Eylem Planı’nın kamuoyuna ilanının üzerinden de iki ay geçtiğini, bugün 4. Yargı Paketi’nin görüşüldüğünü hatırlatarak şunları sordu: “Peki, bundan önce çıkarılan üç yargı paketi ülkeye ne kattı, ülkede neyi değiştirdi? Bu süreçte bu reformlarla yargı bağımsızlığına mı kavuştu, kadın cinayetlerinde, çocuk istismarında azalma mı oldu?”
İYİ Parti Ankara Milletvekili Şenol Sunat, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşanmış eşine karşı işlenmesi hâlini nitelikli suç kapsamına almanın olumlu bir adım olsa da yeterli olmadığını belirterek, “İstanbul Sözleşmesi’nde de taahhütlerimiz de vardı, hadi bu kaldırıldı ama mesele, kadına karşı şiddeti önlemekse sadece eşe veya boşanmış eşe olması yerine -ki Türkiye’nin gerçekleri göz önüne alındığında- nikâhlı eş, imam nikâhlı eş, nikâhsız, sözlü, kız arkadaş, nişanlı ve benzeri öldürülmeleri bu kadınların önemsiz mi?” dedi.
HDP’nin görüşülmekte olan teklifin 6’ncı maddesinde yer alan “eş, boşandığı eş” ibaresinin “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı ve cinsel yöneliminden kaynaklı LGBTİ+’lar” ibaresiyle değiştirilmesine ilişkin önergesi üzerine söz alan HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık, şunları söyledi: “Kadınlar sadece eş ya da eski eş tarafından değil; baba, erkek kardeş, sevgili, nişanlı ya da hiç tanımadığı erkekler tarafından şiddet görüyor ve öldürülüyorlar. Şu bir gerçek ki kadına yönelik şiddet ve cinayetler sadece cezalarla da durdurulamaz. Bu bir zihniyet sorunudur. Yaşanan bu cinayetler bir kadın kırımıdır; kadınlara yönelik örgütlenen bir şiddettir. Bizzat AKP-MHP erkek iktidarının açıktan kadın düşmanı politikalarının sonucudur.” HDP’nin önergesi kabul edilmedi.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Tek adam yönetimi, kadınların en temel güvencesi sayılan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca ve insafsızca çıktı. Şimdi, bu pakete koyduğunuz, üzerinde konuştuğum madde gibi düzenlemelerle bu büyük ayıbın üstünü örtmeye çalışıyorsunuz; kapatamazsınız, örtemezsiniz” ifadelerini kullandı.
Görüşülmekte olan teklifin 8’inci maddesinde yer alan “veya boşandığı eşe” ibaresinin “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadına karşı” ibaresi ile değiştirilmesi önergesi üzerine söz alan HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, yeni düzenlemenin, kadınların resmî nikahlı olmadıkları partnerlerinden gördükleri şiddeti ya da imam nikahlı olarak yaşıyorlarsa bu şekilde partnerlerinden gördükleri şiddeti kapsam dışında bıraktığı için, eksik olduğunu söyledi. “Kadınlara yönelik sistematik şiddet söz konusu olduğunda aslında tutuklu yargılama gerektiren madde (TCK. 96’daki eziyet maddesi) etkin biçimde uygulansa kadınları koruyacak, failleri caydıracak ama maalesef, uygulanmıyor” dedi.
Görüşülmekte olan teklifin 9’uncu maddesine, “eşe” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da boşandığı eşe, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında tedbir kararı alınan kişiye” ibaresinin eklenmesine ilişkin önerge üzerine söz alan İYİ Parti Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs, kadına karşı artan şiddet vakaları sebebiyle suçun nişanlı veya eski nişanlıya ve beraber yaşadığı kişiye karşı işlenmesinin de nitelikli hâllere dâhil edilmesi gerektiğini söyledi. Önerge kabul edilmedi.
HDP’nin aynı yöndeki önergesi üzerine söz alan İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya da devletin kadına karşı suçların cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığını kabul etmesinin zorunluluk olduğunu söyledi. Bu önerge de kabul edilmedi.
8 Temmuz
İYİ Parti Antalya Milletvekili Feridun Bahşi, 4. Yargı Paketi’ndeki çocuk istismarı suçlarında tutuklama için somut delil şartının sakıncalı olduğunu söyledi.
AKP Yozgat Milletvekili Yusuf Başer, kadına yönelik her türlü şiddetin karşısında olduklarını söyledi ve buna kanıt olarak, yeni pakette diğer partilerin ‘yetersiz’ bulduğu ‘boşanmış eş’ maddesini gösterdi.
MHP Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk de aynı maddeye değindi.
HDP Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin, iç ve dış siyasetten sıkışan iktidar kendi yargı paketini revizeye giderek yeni bir algı yaratmaya çalıştığını belirtti.
CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen, kadın ve çocuk haklarını ilgilendiren hiçbir konunun bu pakette yer almadığını söyledi.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, paketteki ‘boşanmış eş’ eklemesinin yetersizliğine ve çocuk istismarlarında somut delil şartına değindi. Kadına ve çocuğa yönelik suçların insanlığa karşı suçlar olduğunu ve beyanlarının esas alınması gerektiğini ifade etti.
4. Yargı Paketi, itirazlara rağmen olduğu gibi kabul edildi.
14 Temmuz
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Pınar Gültekin davasında zanlı Cemal Metin Avcı’ya mahkeme tarafından hoşgörü gösterildiğini, sanığın ‘İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi iyi oldu’ dediğini belirterek, “İşte, sözleşmeden tek taraflı iradeyle çekinilmesi bu katillere güç veriyor ve yeni cinayetlerin kapısını, maalesef, aralıyor” dedi.
HDP İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya, “İktidarları boyunca bu ülkeyi kadınlar, çocuklar, emekçiler ve LGBTİ+lar için bir cehenneme çeviren iktidar ve ortakları, bu politikalarıyla nefreti, ayrıştırmayı ve kutuplaştırmayı besliyor” ifadelerini kullandı.
HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, kadınlarla ilgili mevcut işsizlik verileriyle ekonomide şahlanma olamayacağını belirtti.
17 Temmuz
HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş, “Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca kadın tacizleri ve kadın katliamı hiçbir dönem AKP dönemi kadar olmadı. 7 bine yakın kadın öldürüldü. Bu, bir savaşta kaybedilecek sayı” dedi.
HDP Adana Milletvekili Tülay Hatemoğulları Oruç, kadına karşı şiddetle mücadelede etkin bir programın hayata geçirilmesi, kadın hareketiyle el ele verilmesi gerektiğini söyledi.
HDP Muş Milletvekili Şevin Coşkun, Türkiye İstatistik Kurumu’nun inandırıcı veriler ortaya koymadığından söz ederken, “Bu durum kadın cinayetleri, gerçek yoksul sayısı, çocuk ve mülteci işçi sayısı, engelli yurttaşlar sayısı için de geçerlidir. Kamu hizmetlerinin planlaması için çok önemli olan veriler ya bilinmemekte ya da kamuoyuna açıklanmamaktadır. Örneğin kaç kadının şiddet mağduru olduğu bilinmeden kaç sığınma evine ihtiyaç duyulacağı planlanamaz” diye konuştu.
İYİ Parti Isparta Milletvekili Aylin Cesur, sadece 2020’de 471 kadın öldürülmüşken bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığını ve üç hafta geçmeden 14 kadının daha cinayete kurban gittiğini söyledi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın, ‘kadına şiddet tolere edilebilir oranda arttı’ sözlerini eleştirdi.
TBMM İzleme Raporu - 10
16 Haziran-17 Temmuz 2021
Muhalefet, kadınlar aleyhine sonbaharda Meclis’e gelebilecek tekliflere karşı şimdiden hazırlıklı olmalı!
Türkiye’yi, Taliban inançlarını tartışmaya gerek kalmayacak şekilde, evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, laiklik ve demokrasi eksenine döndürecek adımları atmak için harekete geçin
Türkiye’de yaşayan kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar bir gece yarısı tek adam kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimiyle daha da korunmasız hale geldi.
Sözleşme, yürürlüğe girdiği andan itibaren etkin şekilde uygulanmamış olsa da toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kazanılmış haklar açısından bir güvenceydi. Hala öyle; çünkü sözleşmenin TBMM’de oy birliğiyle kabul edildiği 6251 sayılı uygun bulma kanunu halen yürürlükte. Dolayısıyla Sözleşme’nin tüm maddeleri, anayasal olarak geçerli.
Ayrıca Danıştay’a açılan 200’ü aşkın yürütmeyi durdurma talepli iptal davasından sadece birinde yürütmeyi durdurma talebi reddedildi. Diğer davalarda henüz ne yürütmeyi durdurma, ne de İstanbul Sözleşmesi ile ilgili iki ayrı Cumhurbaşkanı kararının iptali konusunda bir karar verildi. Danıştay CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir grup toplantısında söylediği gibi “Eğer aklını kiraya vermediyse, eğer Anayasa ve yasalara uyacaksa, o Sözleşme’yi tekrar ihya etmek zorunda!” Etmezse, “Tarihte Saray’ın kalemşorları olarak anılacaklar.
İKTİDAR TBMM’Yİ KİLİTLEDİ
MUHALEFET ETKİLİ POLİTİKA ÜRETEMEDİ
10 aydır TBMM’yi izleyen ve 10’uncu raporunu yayınlayan Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK olarak, TBMM’nin, kadınların hayatları dahil toplumsal konularda tamamen devre dışı ve işlevsiz bırakılmaya çalışıldığını gördük. Tüm raporlarımız TBMM’nin iktidar tarafından nasıl kilitlendiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda muhalefet partilerinin de TBMM’nin kilitlenmesini önlemek için etkili politikalar üretemediğine tanık olduk.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarılma süreci de bunun göstergelerinden biri oldu.
Muhalefet, İstanbul Sözleşmesi’ni oybirliği ile uygun bulan TBMM’nin iradesine sahip çıkarak, hemen bir araya gelip ortak bir tavır sergileyemedi. Toplumsal muhalefeti bu konu etrafında birleştirmek için bir çaba harcamadı. Son olarak da Sözleşme’nin uygunluk yasası olan 6251 sayılı yasaya hukuken ve fiilen sahip çıkmaya çalışmadı. Oysaki Anayasa’nın 90. Maddesi gereğince 6251 sayılı uygunluk yasası yürürlükte olduğu sürece, sözleşmenin hükümleri hala birer yasal düzenleme olarak yürürlükte… Çünkü parlamenter kabine sisteminde aslolan Parlamentonun uygun bulması, Cumhurbaşkanı onayı formalitenin yerine getirilmesi hükmündeydi. Mevcut sistem bile Cumhurbaşkanına, kanun ilga etme yetkisi tanımıyor. 6251 sayılı yasa yürürlükte… Hatta bu hükümlerin Anayasa’ya aykırılığı dahi ileri sürülemez. Taraf devlet olarak Sözleşme’den çıkış işlemi -ki hukuken yok hükmünde, yasal süreç henüz tamamlanmadı- bir an için geçerli sayılsa bile bu, Sözleşme’nin halen yürürlükte bir yasa olması gerçeğini ortadan kaldıramıyor. Çünkü 6251 sayılı yasa hala yürürlükte.
Her koşulda, muhalefetin TBMM çalışmaları dahil toplumsal yaşamın tüm alanlarında İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerini anlatmaya ve uygulatmaya devam etmesi, gerekli politikaları oluşturma zorunluluğu var.
BİR AYRIMCI DÜZENLEME DAHA:
4. YARGI PAKETİ
TBMM’nin ve muhalefetin TBMM’deki varlığının işlevsizleştirilmesinin sonuçlarını 4. Yargı Paketi düzenlemesinde de gördük. CHP, HDP, İyi Parti ve TİP’in tüm uyarılarına rağmen TBMM yeni bir ayrımcı yasal düzenleme daha yaptı. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşanılan eşe karşı işlenmesi halini de nitelikli hâl kapsamına aldı, böylece cezai müeyyidesi artırıldı. Ancak sözlüler, nişanlılar, sevgililer, nikahsız birlikte yaşayanlar, dini nikahlılar, hiç sevgili olmayan ısrarlı takip mağdurları bu kapsamın dışında tutularak TBMM eliyle geniş bir kadın kesimi aleyhine ayrımcılık yapılmış oldu.
Aynı şekilde, 4. Yargı Paketi ile katalog suçlarda tutukluluk için “somut delil” aranması kriteri getirilirken, katalog suçlar arasında yer alan çocuk cinsel istismarı ve tecavüz suçlarında da “somut delil” kriteri getirilmiş oldu. Muhalefet partilerinin bu suçların kapsam dışında tutulması için yaptığı tüm öneriler, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Böylece, zaten fiili olarak tutuklu yargılama ve mahkumiyet konusunda büyük sorunlar yaşanan cinsel suçlar konusunda bundan böyle tutuksuz yargılamayı usul haline getirecek düzenleme ile cezasızlık olasılığı yükseltilmiş oldu.
Derin devlet bağlantılı organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ülke gündemini sarsan ve doğrudan TBMM’yi ilgilendiren iddiaları karşısında TBMM’de herhangi bir araştırma komisyonu vb. mekanizma harekete geçirilmediği gibi, muhalefet partilerinden gelen bu yöndeki tüm öneriler de reddedildi.
DEMOKRASİ YOKSA MECLİS DE YOK
MECLİS YOKSA KİMSENİN HİÇBİR SORUNUNA ÇÖZÜM DE YOK
AKP liderliği “Türk tipi” başkanlık sistemine ilişkin anayasal değişiklikleri referanduma sunarken Meclis’in daha da güçleneceğini, yasaları milletvekillerinin yapacağını iddia ediyordu. Geçen süreç bizlere tam tersinin olduğunu gösterdi. EŞİK olarak yakınan izlediğimiz TBMM 27’inci dönem 4’üncü yasama yılı çalışmaları da gösterdi ki bu yeni sistemde TBMM tamamen göstermelik hale getirildi. Muhalefetin hiçbir yasa, komisyon, araştırma vb önerisi kabul görmüyor, soru önergelerine cevap bile verilmiyor. İktidar milletvekillerinin bile yasa teklifleri sunması artık imkansız. Külliye’de birilerince hazırlanan yasa teklifleri, Bakanlıklar ya da AKP Genel Merkezi aracılığıyla milletvekillerinin önüne konuyor ve onların bile önlerine konan tekliflerde herhangi bir değişiklik yapabilme hakkı ve yetkisi yok. Hem Meclis’in, hem milletvekillerinin, dolayısıyla halkın iradesi yok sayılıyor.
Yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin kendi atadığı personelce (!) yürütüldüğü, her şeyin belirleyicisinin tek kişi olduğu “tek adam” yönetiminin son hamlelerinden biri de kamu idaresinin kreş açma yükümlülüğünü yok eden yeni çıkartılan bir Cumhurbaşkanlığı Genelgesi oldu.
Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi, TBMM’yi ve yürürlükteki anayasal hükümleri, yasaları yok sayarak kararnameler, kararlar, genelgeler yayınlamaya devam ediyor. 30 Haziran 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2021/14 sayılı “Tasarruf Tedbirleri” ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de bunlardan biri. Genelge, belediyeler dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kreş açmasını yasaklıyor. Genelgenin taşınmaz edinilmesi ve kiralanması ile ilgili bölümünde “kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurt içinde ve yurtdışında hiçbir surette hizmet binası, lojman, her ne adla olursa olsun memur evi, kamp, kreş, eğitim, dinlenme vebenzeri sosyal tesis ve bunlarla ilgili arsa ve arazi satın alınmayacak, kamulaştırılmayacak, yeni kiralama yapılmayacak ve yeni inşaata başlanmayacaktır” deniyor.
HİÇBİR GEREKÇEYLE, GENELGELER YOLUYLA YASALAR YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAMAZ
Oysa ki çocukların ve kadınların korunması devletin anayasal görevi ve kamu işyerleri belli koşullarda kreş açılması yasal bir zorunluluk. Hiçbir gerekçe ile genelgeler yoluyla yasalar yürürlükten kaldırılamaz. Yok hükmündeki bir genelge daha!
İşlevsizleştirilen TBMM’de, özellikle 2002 AKP iktidarı sonrasında sabahlara kadar süren insanlık dışı çalışma koşulları yaratıldı. Bu koşullarda TBMM personeli için yetersiz de olsa bir kreş var iken, milletvekilleri için kreş açma yükümlülüğüne TBMM tarafından bile uyulmadı. 2017 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen bu kreşin kapasitesini artıracak bir inşaat sürüyor. Cumhurbaşkanlığı’nın son genelgesinde TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği hariç tutulduğu için bu kreş inşaatının derhal tamamlanmasını ve TBMM’nin kadın-erkek ya da çalışan/milletvekili ayrımı yapılmaksızın tüm çalışanları için kreş yaparak tüm kamu ve özel sektöre örnek olmasını ve ziyaretçilerin çocukları için de çözüm üretmesini bekliyoruz.
İKLİM KRİZİNİN SELLERİ, YANGINLARI ÜLKEYİ YAKIP YIKARKEN,
TATİL YAPAN MECLİS OLMAZ
TBMM 17 Temmuz günü tatile çıkarıldı. Ancak kuzeydeki seller, güneydeki yangınlar ile Türkiye iklim krizinin yarattığı bir doğal afetler zinciriyle karşı karşıya kaldı.
Özellikle 28 Temmuz’da başlayan ve ülkenin birçok noktasında halen devam eden yangınlarda kayıplar büyürken, iktidar ise adeta bilerek isteyerek seyirci konumunda kalmayı ve muhalefeti suçlamayı tercih etti. TBMM Başkanlığı bu olağanüstü afet hali nedeniyle TBMM’yi görev çağırmadı ve siyasi iktidarla birlikte yangınları ve selleri izlemeyi tercih etti.
Türkiye İşçi Partisi’nin, TBMM’nin olağanüstü toplanarak halkın meclisi olarak görevlerini yerine getirmesi için yaptığı çağrıya da yanıt verilmedi. Oysa tüm muhalefet birleşerek inisiyatif alabilir, 120 milletvekili ile TBMM olağanüstü toplantıya çağırılabilir. TBMM genel kurulu acil gündemle toplanarak bakanlar dahil tüm sorumluları dinleyebilir, alınması gereken tedbirleri belirleyebilirdi. Bu anti-demokratik TBMM yapısında bile en azından bunları yapabilmek mümkündü.
Ülke bir yandan seller/yangınlar, bir yandan işsizlik, yoksulluk, her daim adaletsizlik ve anti demokrasi, hepsini yatay kesen toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle savruluyor. Gelecek tehlikeler kapıda, sonbaharda Meclis açıldığında; belki de bu son demokrasi kırıntılarından bir değişim yaratmak için son şansımız.
Muhalefete hatırlatıyoruz:
Tüm muhalefeti Türkiye’yi, Taliban inançlarını tartışmaya gerek kalmayacak şekilde, evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, laiklik ve demokrasi eksenine döndürecek adımları atmaları için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Haklarımız ve hayatlarımızdan vazgeçmeyeceğiz
#BuEşikAşılamayacak
EŞİK
TBMM İzleme Raporu – 10
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çekilmek zorunda kaldığı 1 Temmuz 2021 tarihini de kapsayan bir aylık dönemde (16 Haziran-17 Temmuz 2021) TBMM’nin kadın, kadın cinayetleri, cinsiyet temelli şiddet ve ayrımcılık konusundaki performansı şöyle:
Raporun tamamı…
KADINLARLA İLGİLİ KONULAR 18 GRUP TOPLANTISINDAN SADECE 3’ÜNDE, O DA SADECE BİRKAÇ CÜMLEYLE…
KADIN 71 KANUN TEKLİFİNDEN SADECE 1’İNDE
KADIN 172 MECLİS ARAŞTIRMA ÖNERGESİNDEN SADECE 2’SİNDE
KADIN 1118 SORU ÖNERGESİNDEN SADECE 17’SİNDE
25 Haziran’da;
30 Haziran’da;
KADIN 1651 BASIN TOPLANTISINDAN SADECE 14’ÜNDE, LGBTİ+LAR İSE ANCAK 2’SİNDE
GENEL KURULLARDA KADIN
16 Haziran
22 Haziran
24 Haziran
30 Haziran
6 Temmuz
7 Temmuz
8 Temmuz
14 Temmuz
17 Temmuz