Dünya kadınları eşitlik ve özgürlük adına 1857’den buyana çok şey kazandı; Bu topraklarda ve her yerde yine; BİZ KAZANACAĞIZ !
8Mart2024,Cuma
8 Mart 2024 haftası bir günde 8 kadının katledilmesi manşetleri ile başladı. 2009 yılından bu yana kadın cinayetleri ile ilgili gerçek veriler açıklanmıyor. Bağımsız örgütlerin kendi olanakları ölçüsünde açıkladıkları veriler gerçeği tam olarak yansıtamadığı halde bütün toplumun dehşete düşmesi, olağan akışı durdurup ne yapmalı diye düşünmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Yoksulların hayatı değersizleştiriliyor, kadınların hayatı hiç umursanmıyor.
Bağımsız kadın hareketi olarak yıllardır ne yapılması gerektiğini yazıyoruz, anlatıyoruz, ilgili yasaları yapmada ve uygulamada sorumluluk alıyoruz ve meydanlarda haykırıyoruz. Sadece 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda değil, her zaman “Kadın erkek eşitliği sağlanmadıkça daha çok kadın cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılacak ve şiddetin son eylemi olarak yaşam hakkı elinden alınacak” diyoruz.
Bu gerçek bilinmediği için değil, tam tersine bilinip umursanmadığı için bırakalım eşitliği sağlamayı eşitlikten adım adım uzaklaştıran politikalar uygulanıyor, eşitlik karşıtı ve laikliğe aykırı söylemler teşvik ediliyor.
Laiklik ve eşitlik karşıtı toplum düzeni yerine şeri hukuka geçilmesini yasalaştırma girişimlerinde 14 – 28 Mayıs seçimlerinden sonra son dönemece girildi. “Aileyi koruma” yalanına sığınarak kadınları kimliksizleştirmeye ve eşitsiz güç ilişkilerinin egemen olduğu, adil paylaşımın olmadığı reisli, ataerkil aile modelini kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, CEDAW Komitesi Nihai Gözlemlerine, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, kadınların evlilik öncesi soyadlarını evlendikten sonra kullanmaları engelleniyor. Kadınların evlendikleri erkeğin soyadını taşıma zorunluluğu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararıyla kalkmasına rağmen, nüfus müdürlükleri kadınların başvurularını geri çeviriyor. Herkesin istediği, kendi seçtiği soyadını alma hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız.
Medeni Yasayı tartışmaya açanlar, nafaka ve evlilikte edinilmiş malların paylaşımı dahil en temel ekonomik haklarımızı ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Yüz yıllardır küçümsenen ama özellikle pandemide hayatın merkezinde olduğu bir kez daha açıkça görülen ücretsiz ev içi emeğimizin karşılığı olan nafaka hakkımız yok edilmeye ve boşanmalarda uygulanan mal rejimi kadınlar aleyhine değiştirilmeye çalışılıyor. İktidar on yıllar içinde kadın yoksulluğunu da kullanarak yaşlı, çocuk, engelli bakımını tümden kadınların üzerine yıktı. Şimdi de Medeni Yasayı değiştirerek aile ve evlilik içerisindeki emeğimizin üstüne oturmaya çalışıyor. Medeni Yasa’ya sonuna kadar sahip çıkacağız. İktidara kadınların kazanılmış haklarına karşı saldırılara son vermesini tekrar hatırlatıyoruz: “Yasalara dokunma uygula!”
Kendi inançlarını hepimize norm olarak dayatmaya çalışanlar bedenimize, kimliğimize, emeğimize el koymak, bizleri evlerin ücretsiz köleleri, neoliberal sistemin ucuz ve güvencesiz işgücü yapmanın peşinde. İŞİD ve Taliban uygulamalarındaki gibi kadınların nefes alması bile erkeklerin iznine bağlansın istiyorlar. İktidar, sınırlarını kendisinin belirlediği bir toplum tahayyülünü ve aile modelini hepimize dayatarak, geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirerek, cinsiyetçi uygulama ve söylemlerin dozunu artırarak kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkını tehdit ediyor. Erkek egemen siyasetin bizi giyim, yaşam tarzı, inanç, kimlik ve benzeri üzerinden etiketleyerek ortak mücadelemizden koparmasına, kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz.
Yerel seçimler sürecini, eşitlikçi, kamucu, demokratik yerel yönetim yarışından çıkarıp ırkçılık, rantçılık ve nefret söylemi yarışına dönüştüren, yoksulluğu, 6 Şubat afetinin yaralarını sarmaya çalışan halkların yoksunluklarını hatta ve hatta Filistin’de yaşanan soykırımı bile oy şantajı için kullananlara hatırlatıyoruz; Yönetmeye talip olduğunuz bu şehirlerde nasıl yaşayacağımıza biz karar vereceğiz. Ne eşit temsil hakkımızdan ne de eşitlikçi, eşitleyici ve mor yeşil kamucu yerel yönetimler için beş acil şartımızdan vazgeçmeyeceğiz.
8 Mart 1857’de, insanca çalışma koşulları ve daha iyi ücret için direndikleri fabrikada diri diri yakılan New York’lu dokuma işçisi 129 kadını ve onları unutturmayan, seçme seçilme hakkı için, eşit işe eşit ücret hakkı için, hatta pantolon giyebilme hakkı için sokaklara çıkan tüm kadınları selamlıyoruz. 8 Mart’ın dünya kadınlarının eşitlik ve özgürlük için buluştukları bir gün olması bu mücadele sonucu gerçekleşti. Mücadeleye bu topraklarda devam ediyoruz, edeceğiz. Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz…
Yaşasın tüm dünyanın kadınlarının dayanışması ve mücadelesi! Yaşasın 8 Mart!
Dünya kadınları eşitlik ve özgürlük adına 1857’den buyana çok şey kazandı; Bu topraklarda ve her yerde yine; BİZ KAZANACAĞIZ !
8 Mart 2024 haftası bir günde 8 kadının katledilmesi manşetleri ile başladı. 2009 yılından bu yana kadın cinayetleri ile ilgili gerçek veriler açıklanmıyor. Bağımsız örgütlerin kendi olanakları ölçüsünde açıkladıkları veriler gerçeği tam olarak yansıtamadığı halde bütün toplumun dehşete düşmesi, olağan akışı durdurup ne yapmalı diye düşünmesi gerekir. Ama öyle olmuyor. Yoksulların hayatı değersizleştiriliyor, kadınların hayatı hiç umursanmıyor.
Bağımsız kadın hareketi olarak yıllardır ne yapılması gerektiğini yazıyoruz, anlatıyoruz, ilgili yasaları yapmada ve uygulamada sorumluluk alıyoruz ve meydanlarda haykırıyoruz. Sadece 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda değil, her zaman “Kadın erkek eşitliği sağlanmadıkça daha çok kadın cinsiyete dayalı şiddete maruz bırakılacak ve şiddetin son eylemi olarak yaşam hakkı elinden alınacak” diyoruz.
Bu gerçek bilinmediği için değil, tam tersine bilinip umursanmadığı için bırakalım eşitliği sağlamayı eşitlikten adım adım uzaklaştıran politikalar uygulanıyor, eşitlik karşıtı ve laikliğe aykırı söylemler teşvik ediliyor.
Laiklik ve eşitlik karşıtı toplum düzeni yerine şeri hukuka geçilmesini yasalaştırma girişimlerinde 14 – 28 Mayıs seçimlerinden sonra son dönemece girildi. “Aileyi koruma” yalanına sığınarak kadınları kimliksizleştirmeye ve eşitsiz güç ilişkilerinin egemen olduğu, adil paylaşımın olmadığı reisli, ataerkil aile modelini kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, CEDAW Komitesi Nihai Gözlemlerine, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, kadınların evlilik öncesi soyadlarını evlendikten sonra kullanmaları engelleniyor. Kadınların evlendikleri erkeğin soyadını taşıma zorunluluğu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararıyla kalkmasına rağmen, nüfus müdürlükleri kadınların başvurularını geri çeviriyor. Herkesin istediği, kendi seçtiği soyadını alma hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız.
Medeni Yasayı tartışmaya açanlar, nafaka ve evlilikte edinilmiş malların paylaşımı dahil en temel ekonomik haklarımızı ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Yüz yıllardır küçümsenen ama özellikle pandemide hayatın merkezinde olduğu bir kez daha açıkça görülen ücretsiz ev içi emeğimizin karşılığı olan nafaka hakkımız yok edilmeye ve boşanmalarda uygulanan mal rejimi kadınlar aleyhine değiştirilmeye çalışılıyor. İktidar on yıllar içinde kadın yoksulluğunu da kullanarak yaşlı, çocuk, engelli bakımını tümden kadınların üzerine yıktı. Şimdi de Medeni Yasayı değiştirerek aile ve evlilik içerisindeki emeğimizin üstüne oturmaya çalışıyor. Medeni Yasa’ya sonuna kadar sahip çıkacağız. İktidara kadınların kazanılmış haklarına karşı saldırılara son vermesini tekrar hatırlatıyoruz: “Yasalara dokunma uygula!”
Kendi inançlarını hepimize norm olarak dayatmaya çalışanlar bedenimize, kimliğimize, emeğimize el koymak, bizleri evlerin ücretsiz köleleri, neoliberal sistemin ucuz ve güvencesiz işgücü yapmanın peşinde. İŞİD ve Taliban uygulamalarındaki gibi kadınların nefes alması bile erkeklerin iznine bağlansın istiyorlar. İktidar, sınırlarını kendisinin belirlediği bir toplum tahayyülünü ve aile modelini hepimize dayatarak, geleneksel cinsiyet rollerini pekiştirerek, cinsiyetçi uygulama ve söylemlerin dozunu artırarak kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkını tehdit ediyor. Erkek egemen siyasetin bizi giyim, yaşam tarzı, inanç, kimlik ve benzeri üzerinden etiketleyerek ortak mücadelemizden koparmasına, kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz.
Yerel seçimler sürecini, eşitlikçi, kamucu, demokratik yerel yönetim yarışından çıkarıp ırkçılık, rantçılık ve nefret söylemi yarışına dönüştüren, yoksulluğu, 6 Şubat afetinin yaralarını sarmaya çalışan halkların yoksunluklarını hatta ve hatta Filistin’de yaşanan soykırımı bile oy şantajı için kullananlara hatırlatıyoruz; Yönetmeye talip olduğunuz bu şehirlerde nasıl yaşayacağımıza biz karar vereceğiz. Ne eşit temsil hakkımızdan ne de eşitlikçi, eşitleyici ve mor yeşil kamucu yerel yönetimler için beş acil şartımızdan vazgeçmeyeceğiz.
8 Mart 1857’de, insanca çalışma koşulları ve daha iyi ücret için direndikleri fabrikada diri diri yakılan New York’lu dokuma işçisi 129 kadını ve onları unutturmayan, seçme seçilme hakkı için, eşit işe eşit ücret hakkı için, hatta pantolon giyebilme hakkı için sokaklara çıkan tüm kadınları selamlıyoruz. 8 Mart’ın dünya kadınlarının eşitlik ve özgürlük için buluştukları bir gün olması bu mücadele sonucu gerçekleşti. Mücadeleye bu topraklarda devam ediyoruz, edeceğiz.
Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz…
Yaşasın tüm dünyanın kadınlarının dayanışması ve mücadelesi! Yaşasın 8 Mart!
8 Mart 2024
Eşitlik İçin Kadın Platformu