Kadınların ve Herkesin Eşit Yurttaşlığının Teminatı Olan Laik Cumhuriyet 100 Yaşında!
28Ekim2023,Cumartesi
Eşit yurttaşlar olarak haklarımızın teminatı olan laik Cumhuriyet 100 yaşına girerken, tüm haklarımız ve hayatlarımız tehdit ediliyor. Kantarın topuzu öylesine kaçtı ki, kadınların mahkemede şahitliğinin geçersiz olmasından bahsetme cüreti gösterenler bile oldu. İktidar, saltanat rejimini ortadan kaldırarak halkı tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaşlığın ve halk egemenliğinin önünü açan Cumhuriyetle ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinden olan laiklik ve sosyal hukuk devleti ile kavga ediyor. Kadınların, erkeklerin korumasına ve insafına emanet edilmiş ikinci sınıf varlıklar olduğu fikrini topluma yaymaya ve yerleştirmeye çalışıyor.
Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri tam olarak uygulanmasa da, bazı haklar kağıt üzerinde bırakılsa da, 100 yıl önce evlenme, boşanma, mal varlığı edinme, miras gibi haklar bakımından kadınları erkeklerle eşitleyen, İslam hukukundan laik hukuka geçişi sağlayan en önemli adımlardan olan medeni hukukun temeli atıldı. Bununla birlikte karma eğitim, çalışma hakkı, seçme seçilme hakkı gibi yasal haklarımız da kadın erkek eşitliğini esas alan çok önemli adımlardı, zamanın koşullarında devrimdi. Bu yüzden, laik hukuku, Medeni Yasayı, laik ve bilimsel eğitimi ve kadın erkek eşitliğini aşındırmak, Cumhuriyeti bir bütün olarak aşındırmakla aynı anlama geliyor.
Kadınların eşitlik mücadelesi esasında yüzyıla değil yüzyıllara dayanıyor. 1840’lı yıllarda kadı önünde evlenme, kızların mirastan pay alması gibi hakları için mücadele eden Osmanlı kadınları ile bugün eşit ve şiddetsiz bir hayat için, kazanılmış haklarımızı korumak için verdiğimiz mücadele birbirinin devamıdır. Bu ülkenin kadınları olarak Cumhuriyet ile birlikte temeli atılan kadın haklarına hem sahip çıkıyor hem de emeğimizle, mücadelemizle eşitlik yönünde değiştirip dönüştürerek, 100 yıldır bu yasaların güvencesi altında yaşıyoruz.
Türkiye kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz şekilde çıkan; 6284 Şiddet Yasasını ve karma eğitimi tartışmaya açan; çocuk istismarı ve kadına şiddet faillerini örtülü aflarla serbest bırakan; nafaka, kürtaja erişim gibi kadınların pek çok kazanılmış hakkına göz koyan; kadın istihdamını çeşitli uygulamalar gerileten iktidarın, eşitlik karşıtı politikalarını ve bunların tehlikelerini on yıllardır topluma anlatmaya çabalıyor. Bu sadece kadın hakları mücadelesi değil; aynı zamanda laik Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Çıkmaya da devam edeceğiz. Çünkü laik hukuk genç yaşlı, yoksul zengin, köylü kentli, A partili B partili, dindar, dindar olmayan fark etmeksizin başta kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’larolmak üzere bu ülkede yaşayan herkesin eşit yurttaşlık güvencesidir. Ve doğrudan hayatlarımızla ilgilidir.
Laik toplumsal hayat ve eşitlik, kadınlar için istediğimiz gibi giyinmek, başımızı örtmek ya da örtmemek, sanat yapmak, spor yapmak, okula gitmek, istediğimiz yaşta istediğimiz kişiyle evlenmek ya da hiç evlenmemek, üstümüze kuma getirilir diye korkmamak, şiddetsiz ve güven içinde yaşamak, istediğimiz işte çalışmak, boşandığımızda aç ve açıkta kalmamak ve daha nice en doğal ve en temel haklarımız demek. İşte bu yüzden haklarımızdan, daha özgür, eşit ve şiddetsiz bir hayat için mücadele etmekten vazgeçmedik; asla vazgeçmeyeceğiz.
Amaç “aileyi korumak” değil, laik Cumhuriyeti yok etmek
Kadın haklarının hayata geçirilmesinden birinci derecede sorumlu olan Aile Bakanlığı eliyle çalıştaylar, şuralar düzenlenerek haklarımızı gasp etmenin yolları aranıyor. Bu toplantılara yıllardır haklarını kullanamayan, adalete erişemeyen, şiddete maruz bırakılan, yoksullaştırılan kadınların yanında olan bağımsız kadın örgütleri, Barolar, üniversitelerin kadın çalışmaları birimleri ve bağımsız uzmanlar davet edilmiyor. Çünkü asıl amaç “aileyi korumak” değil, kadın haklarını, eşitlikçi aile modelini ve laik hukuku yok etmek için gerekçeler üreterek yasalarda istedikleri değişiklikleri yapmak.
“Türkiye Yüzyılı” adıyla pazarlanan garabet; Anayasa’nın eşitlik ve laiklik ilkelerine aykırı söylem ve eylem üreten kurumların ve kişilerin görüşlerine dayanılarak inşa edilmeye çalışılıyor. Kadınlar ve çocuklar, “Nafaka haramdır”, “Kız çocukları 9 yaşında evlenebilir”, “6284 Şiddet Yasası kaldırılsın”, “Aile reisi erkektir ibaresi geri gelsin” gibi söylemler üreten, Taliban zihniyetine paralel düşünen kuruluşların fikrine, zikrine ve insafına bırakılıyor.
Sanki kadınlar ne giyineceğine, başını örtüp örtmeyeceğine, örtecekse nasıl örteceğine karar veremezmiş gibi, kadınların özel hayatı ve özgür iradesi yok sayılarak Anayasa’yı değiştirmek istiyorlar. Otobüslere “tesettür tarz değil, farzdır” yazarak, hayatımıza karışma hakkını kendinde bulan türden kuruluşlarla hepimizin ve çocuklarımızın geleceğini konuşuyorlar. Bizimle ilgili her şeye erkeklerin ya da erkek devletin karar vermesini, belli bir dinin belli bir mezhebinin yorumuna göre yaşamamızı istiyorlar. Gelecek 100 yılımızı eğitimden çocuk yaşta koparıldığımız, ev dışında çalıştırılmadığımız, tek başımıza seyahat bile edemediğimiz, kadınların esaret altında olduğu bir aile modeli isteyenlerle tartışıyorlar. Oysaki kadınlar hakları olan bireyler olarak görülmedikçe; aile içinde ve dışında eşit ve özgür olmadıkça; eşitlikçi, şiddetsiz ve farklı aile biçimlerini savunanlara kulak verilmedikçe ne demokratik ve eşitliğe dayalı bir toplum ne de aile mümkündür.
Bizler uzun zamandır ne yapmak istediğinizi biliyoruz ve hayatlarımız, haklarımız ve hayallerimizi korumak için dayanışıyoruz. Doğumdan ölüme haklarımızın teminatı olan, bugünkü haline gelmesi için büyük bir mücadele verdiğimiz, eşitlikçi aile modelini amaçlayan Medeni Yasa’ya dokunamazsınız. Her gün Anayasayı çeşitli şekillerde ihlal ederken; eşitliği, laikliği, temel hak ve özgürlükleri hedef alan bir Anayasa değişikliği yapamazsınız. Bu ülkenin yarısını yok sayamazsınız.
100 yıl öncesine geri dönmeyeceğiz
İktidar, ülkenin başta hukuk kurumları olmak üzere tüm kurumlarının içini boşaltıyor veya arzu ettikleri din devletini gerçekleştirmek üzere işlevlendiriyor. Sosyal hukuk devleti tahrip edilerek, sadaka kültürü yerleştiriliyor. Toplumun çıkarlarını gözetmesi gereken tüm kamusal hizmetler birer kâr aracına dönüştürülüyor. Ülkenin tüm kaynakları ormanından madenine, limanından yaylasına tüm varlıkları çarçur ediliyor ve bir zümrenin zenginleşmesi ve iktidarını koruması için kullanılıyor.
Binlerce yıldır hüküm süren erkek egemenliği dünyaya savaş, zulüm, doğa ve emek sömürüsünden başka bir şey getirmedi. İnsan ürünü kaynakların eşit ve adil paylaşıldığı; hiç kimsenin dini, dili, ırkı, cinsiyeti ve başka herhangi bir nedenle ayrımcılık ve zulme maruz bırakılmadığı; aç ve açıkta olmadığı bir dünya için, doğanın ve tüm canlıların yaşam hakkını tanıyan bir hayatın mimarı olmak istiyoruz. Her alanda eşit temsil hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Hayatı her gün yeniden yeniden var etmemizden gelen gücümüzün farkındayız. Evde, işte, sokakta, yurtta ve dünyada eşit, özgür, şiddetsiz bir hayatı ve barışı biz kadınlar inşa edeceğiz. Bize biçilen hayatı değil, kendi istediğimiz hayatı yaşama kararlılığımızı yok etmeye kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek. Dayanışmaya, hem kendimizin hem de çocuklarımızın geleceğine, gücünü halktan alan laik Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Cumhuriyet, birey ve toplum olarak kendi kaderini kendi ellerine almak, kula kulluk etmemek demektir. Cumhuriyet, eşitlik, özgürlük, adalet demektir. Bunlar için yola çıkmak, bu hedeflere doğru yürümek demektir. Özgürlük yolundan dönmeyeceğiz!
Yaşasın tarih boyunca egemenliğin bir kişiye, aileye, zümreye, cinsiyete veya belli bir sınıfa ait olmaksızın, kayıtsız şartsız halkların olması için yılmadan mücadele edenler ve Cumhuriyete sahip çıkanlar!
Yaşasın laik Cumhuriyet, yaşasın eşitlik ve özgürlükten 100 yıl önce ve bugün vazgeçmeyenler!
Kadınların ve Herkesin Eşit Yurttaşlığının Teminatı Olan Laik Cumhuriyet 100 Yaşında!
Eşit yurttaşlar olarak haklarımızın teminatı olan laik Cumhuriyet 100 yaşına girerken, tüm haklarımız ve hayatlarımız tehdit ediliyor. Kantarın topuzu öylesine kaçtı ki, kadınların mahkemede şahitliğinin geçersiz olmasından bahsetme cüreti gösterenler bile oldu. İktidar, saltanat rejimini ortadan kaldırarak halkı tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaşlığın ve halk egemenliğinin önünü açan Cumhuriyetle ve Cumhuriyetin kurucu değerlerinden olan laiklik ve sosyal hukuk devleti ile kavga ediyor. Kadınların, erkeklerin korumasına ve insafına emanet edilmiş ikinci sınıf varlıklar olduğu fikrini topluma yaymaya ve yerleştirmeye çalışıyor.
Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri tam olarak uygulanmasa da, bazı haklar kağıt üzerinde bırakılsa da, 100 yıl önce evlenme, boşanma, mal varlığı edinme, miras gibi haklar bakımından kadınları erkeklerle eşitleyen, İslam hukukundan laik hukuka geçişi sağlayan en önemli adımlardan olan medeni hukukun temeli atıldı. Bununla birlikte karma eğitim, çalışma hakkı, seçme seçilme hakkı gibi yasal haklarımız da kadın erkek eşitliğini esas alan çok önemli adımlardı, zamanın koşullarında devrimdi. Bu yüzden, laik hukuku, Medeni Yasayı, laik ve bilimsel eğitimi ve kadın erkek eşitliğini aşındırmak, Cumhuriyeti bir bütün olarak aşındırmakla aynı anlama geliyor.
Kadınların eşitlik mücadelesi esasında yüzyıla değil yüzyıllara dayanıyor. 1840’lı yıllarda kadı önünde evlenme, kızların mirastan pay alması gibi hakları için mücadele eden Osmanlı kadınları ile bugün eşit ve şiddetsiz bir hayat için, kazanılmış haklarımızı korumak için verdiğimiz mücadele birbirinin devamıdır. Bu ülkenin kadınları olarak Cumhuriyet ile birlikte temeli atılan kadın haklarına hem sahip çıkıyor hem de emeğimizle, mücadelemizle eşitlik yönünde değiştirip dönüştürerek, 100 yıldır bu yasaların güvencesi altında yaşıyoruz.
Türkiye kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz şekilde çıkan; 6284 Şiddet Yasasını ve karma eğitimi tartışmaya açan; çocuk istismarı ve kadına şiddet faillerini örtülü aflarla serbest bırakan; nafaka, kürtaja erişim gibi kadınların pek çok kazanılmış hakkına göz koyan; kadın istihdamını çeşitli uygulamalar gerileten iktidarın, eşitlik karşıtı politikalarını ve bunların tehlikelerini on yıllardır topluma anlatmaya çabalıyor. Bu sadece kadın hakları mücadelesi değil; aynı zamanda laik Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Çıkmaya da devam edeceğiz. Çünkü laik hukuk genç yaşlı, yoksul zengin, köylü kentli, A partili B partili, dindar, dindar olmayan fark etmeksizin başta kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’larolmak üzere bu ülkede yaşayan herkesin eşit yurttaşlık güvencesidir. Ve doğrudan hayatlarımızla ilgilidir.
Laik toplumsal hayat ve eşitlik, kadınlar için istediğimiz gibi giyinmek, başımızı örtmek ya da örtmemek, sanat yapmak, spor yapmak, okula gitmek, istediğimiz yaşta istediğimiz kişiyle evlenmek ya da hiç evlenmemek, üstümüze kuma getirilir diye korkmamak, şiddetsiz ve güven içinde yaşamak, istediğimiz işte çalışmak, boşandığımızda aç ve açıkta kalmamak ve daha nice en doğal ve en temel haklarımız demek. İşte bu yüzden haklarımızdan, daha özgür, eşit ve şiddetsiz bir hayat için mücadele etmekten vazgeçmedik; asla vazgeçmeyeceğiz.
Amaç “aileyi korumak” değil, laik Cumhuriyeti yok etmek
Kadın haklarının hayata geçirilmesinden birinci derecede sorumlu olan Aile Bakanlığı eliyle çalıştaylar, şuralar düzenlenerek haklarımızı gasp etmenin yolları aranıyor. Bu toplantılara yıllardır haklarını kullanamayan, adalete erişemeyen, şiddete maruz bırakılan, yoksullaştırılan kadınların yanında olan bağımsız kadın örgütleri, Barolar, üniversitelerin kadın çalışmaları birimleri ve bağımsız uzmanlar davet edilmiyor. Çünkü asıl amaç “aileyi korumak” değil, kadın haklarını, eşitlikçi aile modelini ve laik hukuku yok etmek için gerekçeler üreterek yasalarda istedikleri değişiklikleri yapmak.
“Türkiye Yüzyılı” adıyla pazarlanan garabet; Anayasa’nın eşitlik ve laiklik ilkelerine aykırı söylem ve eylem üreten kurumların ve kişilerin görüşlerine dayanılarak inşa edilmeye çalışılıyor. Kadınlar ve çocuklar, “Nafaka haramdır”, “Kız çocukları 9 yaşında evlenebilir”, “6284 Şiddet Yasası kaldırılsın”, “Aile reisi erkektir ibaresi geri gelsin” gibi söylemler üreten, Taliban zihniyetine paralel düşünen kuruluşların fikrine, zikrine ve insafına bırakılıyor.
Sanki kadınlar ne giyineceğine, başını örtüp örtmeyeceğine, örtecekse nasıl örteceğine karar veremezmiş gibi, kadınların özel hayatı ve özgür iradesi yok sayılarak Anayasa’yı değiştirmek istiyorlar. Otobüslere “tesettür tarz değil, farzdır” yazarak, hayatımıza karışma hakkını kendinde bulan türden kuruluşlarla hepimizin ve çocuklarımızın geleceğini konuşuyorlar. Bizimle ilgili her şeye erkeklerin ya da erkek devletin karar vermesini, belli bir dinin belli bir mezhebinin yorumuna göre yaşamamızı istiyorlar. Gelecek 100 yılımızı eğitimden çocuk yaşta koparıldığımız, ev dışında çalıştırılmadığımız, tek başımıza seyahat bile edemediğimiz, kadınların esaret altında olduğu bir aile modeli isteyenlerle tartışıyorlar. Oysaki kadınlar hakları olan bireyler olarak görülmedikçe; aile içinde ve dışında eşit ve özgür olmadıkça; eşitlikçi, şiddetsiz ve farklı aile biçimlerini savunanlara kulak verilmedikçe ne demokratik ve eşitliğe dayalı bir toplum ne de aile mümkündür.
Bizler uzun zamandır ne yapmak istediğinizi biliyoruz ve hayatlarımız, haklarımız ve hayallerimizi korumak için dayanışıyoruz. Doğumdan ölüme haklarımızın teminatı olan, bugünkü haline gelmesi için büyük bir mücadele verdiğimiz, eşitlikçi aile modelini amaçlayan Medeni Yasa’ya dokunamazsınız. Her gün Anayasayı çeşitli şekillerde ihlal ederken; eşitliği, laikliği, temel hak ve özgürlükleri hedef alan bir Anayasa değişikliği yapamazsınız. Bu ülkenin yarısını yok sayamazsınız.
100 yıl öncesine geri dönmeyeceğiz
İktidar, ülkenin başta hukuk kurumları olmak üzere tüm kurumlarının içini boşaltıyor veya arzu ettikleri din devletini gerçekleştirmek üzere işlevlendiriyor. Sosyal hukuk devleti tahrip edilerek, sadaka kültürü yerleştiriliyor. Toplumun çıkarlarını gözetmesi gereken tüm kamusal hizmetler birer kâr aracına dönüştürülüyor. Ülkenin tüm kaynakları ormanından madenine, limanından yaylasına tüm varlıkları çarçur ediliyor ve bir zümrenin zenginleşmesi ve iktidarını koruması için kullanılıyor.
Binlerce yıldır hüküm süren erkek egemenliği dünyaya savaş, zulüm, doğa ve emek sömürüsünden başka bir şey getirmedi. İnsan ürünü kaynakların eşit ve adil paylaşıldığı; hiç kimsenin dini, dili, ırkı, cinsiyeti ve başka herhangi bir nedenle ayrımcılık ve zulme maruz bırakılmadığı; aç ve açıkta olmadığı bir dünya için, doğanın ve tüm canlıların yaşam hakkını tanıyan bir hayatın mimarı olmak istiyoruz. Her alanda eşit temsil hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Hayatı her gün yeniden yeniden var etmemizden gelen gücümüzün farkındayız. Evde, işte, sokakta, yurtta ve dünyada eşit, özgür, şiddetsiz bir hayatı ve barışı biz kadınlar inşa edeceğiz. Bize biçilen hayatı değil, kendi istediğimiz hayatı yaşama kararlılığımızı yok etmeye kimsenin gücü yetmez, yetmeyecek. Dayanışmaya, hem kendimizin hem de çocuklarımızın geleceğine, gücünü halktan alan laik Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Cumhuriyet, birey ve toplum olarak kendi kaderini kendi ellerine almak, kula kulluk etmemek demektir. Cumhuriyet, eşitlik, özgürlük, adalet demektir. Bunlar için yola çıkmak, bu hedeflere doğru yürümek demektir. Özgürlük yolundan dönmeyeceğiz!
Yaşasın tarih boyunca egemenliğin bir kişiye, aileye, zümreye, cinsiyete veya belli bir sınıfa ait olmaksızın, kayıtsız şartsız halkların olması için yılmadan mücadele edenler ve Cumhuriyete sahip çıkanlar!
Yaşasın laik Cumhuriyet, yaşasın eşitlik ve özgürlükten 100 yıl önce ve bugün vazgeçmeyenler!
28 Ekim 2023
EŞİK – Eşitlik için Kadın Platformu
www.esik.org.tr / iletisim@esikplatform.net