Yeni TCK değişiklikleri, kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini önleyemeyeceği gibi, otomatik bir pişmanlık (!) indirimi getirecek ve birçok hükmü Anayasa Mahkemesi'ne gidecek
28Mayıs2022,Cumartesi
Kadınlara karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek iddiasındaki Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7406 sayılı Kanun 27 Mayıs’ta Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 12 Mayıs’ta muhalefet partilerinin ve kadın örgütlerinin itirazlarına karşın kabul edilen Kanun, kadın cinayetleri ve kadınlara karşı şiddeti durdurmak bir yana yeni sorunlar yaratacak.
EŞİK Platformu olarak, Kanun teklifinin ayrıntılarının açıklanmasının hemen ardından yayınladığımız 21 Mart tarihli bilgi notunda, teklifte yer alan değişiklik önerilerinin şiddeti önlemekten neden ve nasıl uzak olduğunu tüm yönleri ile açıkladık, sorunun göstermelik ve etkisiz yasal değişikliklerle çözülemeyeceğini söyledik. 9 Mayıs tarihli açıklamamızda daKanun teklifinde şiddetin önlenmesinde gerçekten etkili olacak tek bir çözüm önerisinin yer almadığını vurguladık. Aynı şekilde, TCK’nın takdiri indirim nedenlerini düzenleyen 62. maddesinde yapılacak değişiklikle iyi hal indirimini sınırlayacağız derken tam tersine otomatik bir pişmanlık (!) indirimi getirilmesi tehlikesine işaret ettik. İktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı yayımlanan karar ile çıkılması gibi kadın haklarına yönelik gece yarısı hamlelerini asla unutmadığımız için, yasa teklifine son dakika yapılabilecek eklerle 6284’e dokunulmasına, çocuk cinsel istismarı faillerine affın tekrar önümüze getirilmesine ilişkin riski hatırlattık;“#Nöbetteyiz, gözümüz üzerinizde”, “Yasalara dokunma,uygula” dedik. Ama kadınların, akademinin, baroların, muhalefet partilerinin hiçbir itirazı dikkate alınmadı.
İktidar kimi ideolojik hamlelerini ve yasa değişikliklerini özel günlere denk getirmeyi pek sevdiği için bu teklifi de komisyonlardan sonra günlerce bekleterek, tam da İstanbul Sözleşmesi’nin 11. yılına denk gelecek şekilde Meclis Genel Kurulu’na getirdi. İnadına seçilen bu zamanlamanın yanı sıra; Anayasaya bariz biçimde aykırı olan konularda da inat edildi ve teklif en küçük bir değişiklik ve düzeltme yapılmaksızın yasalaştırıldı. Teklifin TBMM'deki görüşmeleri sırasında, bizler Meclis dışında ekran başında, muhalefet milletvekilleri ise Meclis’te üç gün boyunca nöbetteydik. Tüm muhalefet partileri teklifteki hukuka aykırılıklara işaret edip iktidarı defalarca uyardı. EŞİK’in önerileri ile paralel olarak yapıcı teklifler getirdi. Niyet gerçekten olumlu yasal düzenlemeler yapmak olmadığı için hiçbir uyarı dikkate alınmadı, öneri kabul edilmedi.
Oylama sırasında Genel Kurul salonunda kaç vekil vardı, kimler kabul oyu verdi bilmiyoruz. Ne an be an Meclis TV üzerinden takip ederken, ne de sonrasında Genel Kurul tutanaklarına baktığımızda bu konuda bilgiye erişebildik. Oysa teklife ilişkin kabul oyu veren milletvekillerini bilmek hepimizin hakkı.Kadınların hayatlarını kadınları dahil etmeksizin şekillendirmeye çalışanlar, yaptıklarının sorumluluğunu almaktan kaçmamalı. Bu tür kritik oylamalarda milletvekillerinin ne oy verdiğini öğrenmek istiyor, İç Tüzükte bu yönde değişiklik yapılmasını talep ediyoruz.
7406 sayılı Kanun ne getirdi?
İktidarın önerdiği her yasa değişikliğinde aldatmacalar ve gece yarısı hamleleriyle, ilmek ilmek örülen, bedeli binlerce kadının canıyla ödenmiş kazanımlarımızın birer birer yok edilebileceğini biliyoruz. Bu yüzden bir yılı aşkın bir süredir EŞİK olarak “Yasalara dokunma, uygula” dedik, demeye devam ediyoruz.Aşağıda linkini verdiğimiz karşılaştırmalı tabloda da görüleceği gibi, bu Kanun’un kadına şiddeti önlemeye bir katkısı olmayacak, aksine birçok konuda olumsuz etkisi olacak ve yeni sorunlar yaratacaktır. Çünkü; kimi suçların kadına karşı işlenmesi ağırlaştırıcı neden yapılırken, “kadın olması nedeniyle işlenen suçlar”, “toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle işlenen suçlar” gibi somutlaştırılmadı. Biyolojik olarak kadın olmak, otomatik bir artırım nedeni haline getirildi. Oysa bir suçun “kadın mağdura karşı işlenmesi” ile bir suçun “kadına karşı şiddet kapsamında yer alması” farklı durumlardır. Örneğin bu düzenleme sonrasında, bir saldırganın, bir toplu taşıma aracına binip bütün yolcuları tehdit etmesi ya da önüne çıkan yolcuları rastgele yaralamaya başlaması halinde, saldırgan/fail araçtaki kadın mağdurlara karşı işlediği suçlar nedeniyle daha ağır ceza alırken, erkek mağdurlara karşı işlediği suçlar açısından daha hafif ceza alacaktır. Oysa burada saldırganın sergilediği şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı bir şiddet değildir. Buna karşılıkörneğin, bir toplu taşıma aracında, bir kadının şort giydiği için saldırıya uğraması halinde, kadına karşı şiddet söz konusudur.Örnekte de görüldüğü gibi, yapılan yasa değişikliği, şiddet eylemleri arasında bir ayrım gözetmeyerek ataerkil şiddetin, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin üzerini örtmüştür.Düzenleme bu haliyle, kadına karşı şiddet fiilleriyle etkin mücadele amacına hizmet etmemektedir. Daha önce de uyardığımız gibi, bu konu yargıda ciddi karışıklıklara, yeni adaletsizliklere ve mağduriyetlere yol açacaktır. Bu düzenlemeler, cinsiyet eşitliğine aykırı olduğundan, Anayasa’nın eşitliği düzenleyen 10. maddesine aykırılıklarıiddia edilebilir ve bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir. Muhalefet, iptali için başvurmasa bile birçok mahkeme bu maddeleri Anayasa Mahkemesi’ne gönderecektir. İktidar bu kadar açık bir konuda adeta bilerek isteyerek kötücül bir inat sergilemiştir. Hem “şiddetle mücadele ediyoruz, bakın işte cezaları artırdık” propagandası yapacak; hem de hukuk sistemini biraz daha altüst ederek, yerel mahkemeler, istinaf ve Yargıtay arasında uygulama tartışmaları yaratarak davaları iyice uzatacak ve sonunda Anayasa Mahkemesi’nde ilgili düzenlemeleri iptal ettirecektir. Eşitlik ilkesine açıkça aykırı olan bu maddelerin Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilmesi de,edilmemesi de yeni hukuki tartışmalar yaratacaktır.
Öte yandan, infaz sisteminde cezasızlığa yol açan düzenlemelerde kadına karşı suçlarla ilgili hiçbir değişiklik yapılmadı ve erteleme, paraya çevirme gibi cezasızlık politikaları aynen sürdürüldü.
Bir diğer vahim hata da “failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını (!) gösteren davranışları” ve “cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” iyi hal indirimi olarak anılan maddedeki (TCK m.62) diğer kriterlerden bağımsız olarak tek başına indirim nedeni oldu. Yani bunlardan sadece biri dikkate alınarak fail lehine takdiri indirim uygulanabilecek. Uygulamada yeni sorunlar ve haksızlıklar yaratacak düzenlemelerden biri de budur.
Israrlı takibin açık şekilde ve ayrı bir maddede suç olarak düzenlenmesi olumlu görülebilecek olsa da; bu suç Ceza Kanunu’nun değişiklikten önceki halinde de cezalandırılabilirdi. Israrlı takibin, sürekli bir taciz ve kontrol etme, musallat olma hali yani sistematik şiddet ve işkence/eziyet olduğunu ve eziyeti düzenleyen TCK’nın 96. maddesi gereğince cezalandırılabileceğini AKP’li vekillerle de paylaştığımız bilgi notumuzda dile getirmiştik. Ancak AKP’nin kadın örgütlerini görmezden gelme tavrının sonucu olarak, ısrarlı takip suçu yatarı olmayacak bir hapis cezasıyla ve şikâyete bağlı olarak düzenledi. Can güvenliği riski yarattığı ya da çocuğa karşı işlendiği hallerde bile şikâyete bağlı olması, birçok ısrarlı takip suçunun cezasız kalmasına neden olacaktır. Birçok kadın şikâyetten vazgeçmesini sağlamak amaçlı yeni ve belki de daha ağır şiddete maruz kalacaktır. Israrlı takip suçunun temel cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis, nitelikli halinin cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis olarak düzenlendiğinden, erteleme kurumları da uygulama alanı bulacak ve bu ceza tamamen kağıt üzerinde kalacaktır.
Şiddetle mücadele propagandası yapabilmek için yasalarla oynayan iktidarın, şiddetle mücadele niyeti olmadığını gösteren bir diğer icraatı, aynı süreçte COVID-19 iznini uzatmak oldu. İki yıl önce başlatılan, kadına ve çocuğa şiddet faillerini de kapsayan ve 31 Mayıs'ta sona eren açık cezaevlerindeki hükümlülerin COVID-19 izinleri, 31.7.2023'e kadar uzatıldı. Yani örtülü bir af daha getirildi. Bir yandan maske zorunluluğunu kaldırıp, diğer yandan COVID-19 iznini uzatmak, iktidarın şiddet faillerini korumak için nasıl manevralar yapabildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Her gün en az üç kadın öldürülürken ve her gün kim bilir kaç kadın şiddete maruz kalacağı, hatta belki öldürülebileceği korkusuyla güne başlarken, örtülü afla kim bilir kaç şiddet failini serbest bırakan aklın kadın dostu olmadığı aşikardır. Suçluları cesaretlendiren, cezasız bırakan, mecburen cezalandırdığı cinayet, tecavüz, çocuk istismarı gibi ağır suçlarda bile çeşit çeşit indirimler ve gizli/açık aflarla serbest bırakan bu akıldır.
Nöbetimiz devam ediyor, edecek. Haklarımıza, yaşamımıza, yaşam tarzımıza karşı işlenen her türlü suçu, suçluları açıklamaya devam edeceğiz. Şiddetle mücadele eden kadınlara ve kadın örgütlerine yönelik baskılara karşı çıkacağız. 1 Haziran'da İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ni kapatma girişimi ile ilgili davada olacağız. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak için tıpkı 28 Nisan’da olduğu gibi 7, 14 ve 23 Haziran’da da Ankara’da Danıştay’da olacağız.
Kanunlar onlara sahip çıkıp uygulatacak olanlarındır. Muhataplarına danışmadan, onların fikrini, dahası olurunu almadan yapılan her türlü yasa yeni sorunlar doğuracaktır.
Yeni TCK değişiklikleri, kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini önleyemeyeceği gibi, otomatik bir pişmanlık (!) indirimi getirecek ve birçok hükmü Anayasa Mahkemesi'ne gidecek
Kadınlara karşı şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek iddiasındaki Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7406 sayılı Kanun 27 Mayıs’ta Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 12 Mayıs’ta muhalefet partilerinin ve kadın örgütlerinin itirazlarına karşın kabul edilen Kanun, kadın cinayetleri ve kadınlara karşı şiddeti durdurmak bir yana yeni sorunlar yaratacak.
EŞİK Platformu olarak, Kanun teklifinin ayrıntılarının açıklanmasının hemen ardından yayınladığımız 21 Mart tarihli bilgi notunda, teklifte yer alan değişiklik önerilerinin şiddeti önlemekten neden ve nasıl uzak olduğunu tüm yönleri ile açıkladık, sorunun göstermelik ve etkisiz yasal değişikliklerle çözülemeyeceğini söyledik. 9 Mayıs tarihli açıklamamızda daKanun teklifinde şiddetin önlenmesinde gerçekten etkili olacak tek bir çözüm önerisinin yer almadığını vurguladık. Aynı şekilde, TCK’nın takdiri indirim nedenlerini düzenleyen 62. maddesinde yapılacak değişiklikle iyi hal indirimini sınırlayacağız derken tam tersine otomatik bir pişmanlık (!) indirimi getirilmesi tehlikesine işaret ettik. İktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı yayımlanan karar ile çıkılması gibi kadın haklarına yönelik gece yarısı hamlelerini asla unutmadığımız için, yasa teklifine son dakika yapılabilecek eklerle 6284’e dokunulmasına, çocuk cinsel istismarı faillerine affın tekrar önümüze getirilmesine ilişkin riski hatırlattık;“#Nöbetteyiz, gözümüz üzerinizde”, “Yasalara dokunma,uygula” dedik. Ama kadınların, akademinin, baroların, muhalefet partilerinin hiçbir itirazı dikkate alınmadı.
İktidar kimi ideolojik hamlelerini ve yasa değişikliklerini özel günlere denk getirmeyi pek sevdiği için bu teklifi de komisyonlardan sonra günlerce bekleterek, tam da İstanbul Sözleşmesi’nin 11. yılına denk gelecek şekilde Meclis Genel Kurulu’na getirdi. İnadına seçilen bu zamanlamanın yanı sıra; Anayasaya bariz biçimde aykırı olan konularda da inat edildi ve teklif en küçük bir değişiklik ve düzeltme yapılmaksızın yasalaştırıldı. Teklifin TBMM'deki görüşmeleri sırasında, bizler Meclis dışında ekran başında, muhalefet milletvekilleri ise Meclis’te üç gün boyunca nöbetteydik. Tüm muhalefet partileri teklifteki hukuka aykırılıklara işaret edip iktidarı defalarca uyardı. EŞİK’in önerileri ile paralel olarak yapıcı teklifler getirdi. Niyet gerçekten olumlu yasal düzenlemeler yapmak olmadığı için hiçbir uyarı dikkate alınmadı, öneri kabul edilmedi.
Oylama sırasında Genel Kurul salonunda kaç vekil vardı, kimler kabul oyu verdi bilmiyoruz. Ne an be an Meclis TV üzerinden takip ederken, ne de sonrasında Genel Kurul tutanaklarına baktığımızda bu konuda bilgiye erişebildik. Oysa teklife ilişkin kabul oyu veren milletvekillerini bilmek hepimizin hakkı.Kadınların hayatlarını kadınları dahil etmeksizin şekillendirmeye çalışanlar, yaptıklarının sorumluluğunu almaktan kaçmamalı. Bu tür kritik oylamalarda milletvekillerinin ne oy verdiğini öğrenmek istiyor, İç Tüzükte bu yönde değişiklik yapılmasını talep ediyoruz.
7406 sayılı Kanun ne getirdi?
İktidarın önerdiği her yasa değişikliğinde aldatmacalar ve gece yarısı hamleleriyle, ilmek ilmek örülen, bedeli binlerce kadının canıyla ödenmiş kazanımlarımızın birer birer yok edilebileceğini biliyoruz. Bu yüzden bir yılı aşkın bir süredir EŞİK olarak “Yasalara dokunma, uygula” dedik, demeye devam ediyoruz.Aşağıda linkini verdiğimiz karşılaştırmalı tabloda da görüleceği gibi, bu Kanun’un kadına şiddeti önlemeye bir katkısı olmayacak, aksine birçok konuda olumsuz etkisi olacak ve yeni sorunlar yaratacaktır. Çünkü; kimi suçların kadına karşı işlenmesi ağırlaştırıcı neden yapılırken, “kadın olması nedeniyle işlenen suçlar”, “toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle işlenen suçlar” gibi somutlaştırılmadı. Biyolojik olarak kadın olmak, otomatik bir artırım nedeni haline getirildi. Oysa bir suçun “kadın mağdura karşı işlenmesi” ile bir suçun “kadına karşı şiddet kapsamında yer alması” farklı durumlardır. Örneğin bu düzenleme sonrasında, bir saldırganın, bir toplu taşıma aracına binip bütün yolcuları tehdit etmesi ya da önüne çıkan yolcuları rastgele yaralamaya başlaması halinde, saldırgan/fail araçtaki kadın mağdurlara karşı işlediği suçlar nedeniyle daha ağır ceza alırken, erkek mağdurlara karşı işlediği suçlar açısından daha hafif ceza alacaktır. Oysa burada saldırganın sergilediği şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı bir şiddet değildir. Buna karşılıkörneğin, bir toplu taşıma aracında, bir kadının şort giydiği için saldırıya uğraması halinde, kadına karşı şiddet söz konusudur.Örnekte de görüldüğü gibi, yapılan yasa değişikliği, şiddet eylemleri arasında bir ayrım gözetmeyerek ataerkil şiddetin, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin üzerini örtmüştür.Düzenleme bu haliyle, kadına karşı şiddet fiilleriyle etkin mücadele amacına hizmet etmemektedir. Daha önce de uyardığımız gibi, bu konu yargıda ciddi karışıklıklara, yeni adaletsizliklere ve mağduriyetlere yol açacaktır. Bu düzenlemeler, cinsiyet eşitliğine aykırı olduğundan, Anayasa’nın eşitliği düzenleyen 10. maddesine aykırılıklarıiddia edilebilir ve bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir. Muhalefet, iptali için başvurmasa bile birçok mahkeme bu maddeleri Anayasa Mahkemesi’ne gönderecektir. İktidar bu kadar açık bir konuda adeta bilerek isteyerek kötücül bir inat sergilemiştir. Hem “şiddetle mücadele ediyoruz, bakın işte cezaları artırdık” propagandası yapacak; hem de hukuk sistemini biraz daha altüst ederek, yerel mahkemeler, istinaf ve Yargıtay arasında uygulama tartışmaları yaratarak davaları iyice uzatacak ve sonunda Anayasa Mahkemesi’nde ilgili düzenlemeleri iptal ettirecektir. Eşitlik ilkesine açıkça aykırı olan bu maddelerin Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilmesi de,edilmemesi de yeni hukuki tartışmalar yaratacaktır.
Öte yandan, infaz sisteminde cezasızlığa yol açan düzenlemelerde kadına karşı suçlarla ilgili hiçbir değişiklik yapılmadı ve erteleme, paraya çevirme gibi cezasızlık politikaları aynen sürdürüldü.
Bir diğer vahim hata da “failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını (!) gösteren davranışları” ve “cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” iyi hal indirimi olarak anılan maddedeki (TCK m.62) diğer kriterlerden bağımsız olarak tek başına indirim nedeni oldu. Yani bunlardan sadece biri dikkate alınarak fail lehine takdiri indirim uygulanabilecek. Uygulamada yeni sorunlar ve haksızlıklar yaratacak düzenlemelerden biri de budur.
Israrlı takibin açık şekilde ve ayrı bir maddede suç olarak düzenlenmesi olumlu görülebilecek olsa da; bu suç Ceza Kanunu’nun değişiklikten önceki halinde de cezalandırılabilirdi. Israrlı takibin, sürekli bir taciz ve kontrol etme, musallat olma hali yani sistematik şiddet ve işkence/eziyet olduğunu ve eziyeti düzenleyen TCK’nın 96. maddesi gereğince cezalandırılabileceğini AKP’li vekillerle de paylaştığımız bilgi notumuzda dile getirmiştik. Ancak AKP’nin kadın örgütlerini görmezden gelme tavrının sonucu olarak, ısrarlı takip suçu yatarı olmayacak bir hapis cezasıyla ve şikâyete bağlı olarak düzenledi. Can güvenliği riski yarattığı ya da çocuğa karşı işlendiği hallerde bile şikâyete bağlı olması, birçok ısrarlı takip suçunun cezasız kalmasına neden olacaktır. Birçok kadın şikâyetten vazgeçmesini sağlamak amaçlı yeni ve belki de daha ağır şiddete maruz kalacaktır. Israrlı takip suçunun temel cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis, nitelikli halinin cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis olarak düzenlendiğinden, erteleme kurumları da uygulama alanı bulacak ve bu ceza tamamen kağıt üzerinde kalacaktır.
Şiddetle mücadele propagandası yapabilmek için yasalarla oynayan iktidarın, şiddetle mücadele niyeti olmadığını gösteren bir diğer icraatı, aynı süreçte COVID-19 iznini uzatmak oldu. İki yıl önce başlatılan, kadına ve çocuğa şiddet faillerini de kapsayan ve 31 Mayıs'ta sona eren açık cezaevlerindeki hükümlülerin COVID-19 izinleri, 31.7.2023'e kadar uzatıldı. Yani örtülü bir af daha getirildi. Bir yandan maske zorunluluğunu kaldırıp, diğer yandan COVID-19 iznini uzatmak, iktidarın şiddet faillerini korumak için nasıl manevralar yapabildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Her gün en az üç kadın öldürülürken ve her gün kim bilir kaç kadın şiddete maruz kalacağı, hatta belki öldürülebileceği korkusuyla güne başlarken, örtülü afla kim bilir kaç şiddet failini serbest bırakan aklın kadın dostu olmadığı aşikardır. Suçluları cesaretlendiren, cezasız bırakan, mecburen cezalandırdığı cinayet, tecavüz, çocuk istismarı gibi ağır suçlarda bile çeşit çeşit indirimler ve gizli/açık aflarla serbest bırakan bu akıldır.
Nöbetimiz devam ediyor, edecek. Haklarımıza, yaşamımıza, yaşam tarzımıza karşı işlenen her türlü suçu, suçluları açıklamaya devam edeceğiz. Şiddetle mücadele eden kadınlara ve kadın örgütlerine yönelik baskılara karşı çıkacağız. 1 Haziran'da İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ni kapatma girişimi ile ilgili davada olacağız. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak için tıpkı 28 Nisan’da olduğu gibi 7, 14 ve 23 Haziran’da da Ankara’da Danıştay’da olacağız.
Kanunlar onlara sahip çıkıp uygulatacak olanlarındır. Muhataplarına danışmadan, onların fikrini, dahası olurunu almadan yapılan her türlü yasa yeni sorunlar doğuracaktır.
Yasalara Dokunma Uygula!
28 Mayıs 2022
EŞİK – Eşitlik İçin Kadın Platformu
iletisim@esikplatform.net
Ekler: